Samstag, 6. Dezember 2014

ENTERESAN GELİŞMELER

İnternette bir belge yayımlandığında bunların sahte olduğu bazı kişiler tarafından söyleniyor. Yani İnternete eklemeden doğrudan kitapda, gazetede, dergide yayımlanması daha güvenilir olduğunu maalesef şimdi daha yeni anlıyorum. Ben aslında, tarihle ilgilenen kişilerin kolayca belgelerden istifade etmeleri için İnternette yayımlanmasını düşünmüştüm. Ama gel görki bazı kişiler böyle düşünmüyor. Tabii İnternette çok sahte belge ve bilgi var maalesef, bizim belgelerimizinde öyle olduğunu düşünenler olmuştur. Bu yüzden daha sağlıklı çalışmalar için artık burda belge yayımlamayacağız. Zaten seneye çıkacak olan Mahidevran biyografisinde bütün belgeler bulunacak.

Ayrıca bu akşam, ismi lazım değil, bir şahıs TV de belgelerimiz hakkında negatif konuştu. Fakat enteresan olan, geçen hafta Alevi Derneğinden biri ''Mahidevran bir Alevi Şeyhinin kızkardeşidir'' demesine hiç lakırdı etmedi. Ama bizim belgelerimizi tenkid etti. Ne tuhaf değilmi?

Maalesef Türkiye de yeni ve önemli bilgiler çok zor kabul edildiğinden, bu tür olaylar sürekli oluyor. Ayrıca Türkiye de ki üstünkörü akademisyenlerin sayısıda haddinden fazla olduğundan böyle olmasıda şaşırılacak bir durum değil. Zaten Türkiye de ki bazı grupların Tarihleriyle hiç barışık olmadıkları ve bu konuda ne kadar sorun yaşadıkları ortadadır. Kısacası bundan böyle aileme ait belgeleri kitap, dergi vs. gibi yayımlarda kullanacağız.

 

Dienstag, 2. Dezember 2014

OSMANLI HANEDAN İLE AKRABA OLMA SEVDASI

Geçen hafta Haber Türk de yayımlanan bir makale hakkında görüş bildirmiştim. Şimdi de her taraftan beni arayıp soru soruyorlar. Alevi'lerin Mahidevran'la akraba olma sevdasının kaynağı nedir diye. Bende ne söyleyim, gidin kendilerine sorun diye cevap verdim. Hoş hangi kaynaklara dayanarak böyle iddialarda bulunuyorlar bende bilmiyorum. Osmanlı Arşivin de Padişah eşleri hakkında belge kıtlığı olduğundan, birden her taraftan Osmanlı Hanedanı ile akraba olduklarını söyleyen kişiler türemeye başladı. Bu nasıl birşeydir anlamıyorum. Ne gibi bir menfaat güdüyorlar onuda bilmiyorum. Ne kadar tuhaftır ki bu kişiler senelerce susup şimdi meydana çıkıyorlar. Neden şimdi? Demekki bir çıkarları varki böyle hareket ediyorlar.

Açıkcası ve bunu hiç çekinmeden yazıyorum, benim veya ailemin Osmanlı Hanedanı ile illa akraba olma isteğimiz yoktur. Zaten Osmanoğullarıyla akrabada değiliz. Çünkü Osmanlı Sarayına gelin giden halalarımızdan bugüne kadar devam eden bir soy yoktur. Sonuç akrabalıkta yoktur. İşte Mahidevran Sultan, Kanuni Sultan Süleyman'la evliydi ve birkaç tane çocuğunun annesiydi, o kadar. Ne kan bağı kalmış ne de başka bir bağlantı. Tabii gönül isterdiki Şehzade Mustafa'nın soyu devam etsin, ama maalesef devam etmemiş. Aynı şekilde Mahfiruz Sultan'ın soyuda tükenmiştir. Oğlu Sultan Genç Osman katledildi ve çocuklarıda öldürüldü. Mahfiruz Sultan'ın diğer oğullarıda katledildi. Sonra Saçbağı Sultan, bunun kızları evlenmiş ama onların çocuklarıda kundakta ölmüş. Netice itibariyle bizim ailemizle Osmanlı arasında bir kan bağı kalmamıştır.

Osmanlı Hanedanıyla gerçektende akraba olan Çerkes, Abhaz ve Gürcü aileleri halen devam ediyor. Bu ailelerin ellerinde bulunan dökümanlar çok değerli. Burdan bu ailelere sesleniyorum: Lütfen belgelerinizi Akademisyenlerimizle paylaşınız. Tarihe hizmet ediniz. Saraya gelin giden hala veya teyzeleriniz varsa, lütfen onlardan kalan dökümanlarınızı yayımlayınız. Osmanlı Haremi'nin aydınlanmasına yardım ediniz. Şimdi bu belgeri bilim dünyası ile paylaşmazsanız bu önemli bilgiler sizinle beraber kaybolup gidecek. İleriki nesiller bu konulara önem vermeyecek. Rica ederim buna mani olunuz.

Büyük bir kültürün çöküşü herzaman için bilgisizlikten kaynaklanır. Bu yüzden bilgisizlik her medeniyetin ölümüdür.

Sonntag, 30. November 2014

ALEVİ MESELESİ / SERSEM ALİ BABA

Bu hafta içinde HaberTürk de yayımlanan bir haber, bizi ailece tekrar çok üzdü. Çünkü yayımlanan Haber de Mahidevran'ın alevi bir şeyhin kardeşi olduğu yazıyordu. Şeyhin ismi Sersem Ali Baba! Makedonya'da bir Tekke kurmuş vs. vs.

Ne kadar enteresan değilmi, Alevi'lere karşı senelerce savaşan Yavuz Sultan Selim'in gelini güya kendi toplumlarından. Halbuki Alevi'ler Yavuz Sultan Selim'i hiç sevmezler ve ailesine karşıda nefret beslerler. Ben bunu pek çok Alevi tanıdıklarımdan duymuştum. Yanlış anlaşılmasın, katiiyyen Alevi'lere karşı değilim, bilakis Sünni Alevi ayrımı yapılmasına çok karşıyım. Sonuçta hepimiz insanız ve herkes inancında hürdür. Ama maalesef Türkiye de bu konular çok zor.

Fakat kesinlikle yanlış bilgilere karşıyım! İster Alevi, Sünni veya Hristiyan olsun farketmez. Bu yüzden buradan bu haberi yayımlayan Haber Türk gazetesini ve makale yazarını kınıyorum. Biz alevi şeyhinin soyundan gelmiyoruz! Biz Çerkes-Kabardeyiz! Alevi değil! Burdan bütün Çerkeslere sesleniyorum, lütfen siz de görüşlerinizi bildirin, yalan yanlış haber yayımlayanlara karşı gelelim.

Lütfen yanlış haberlere mani olalım! 

Saygılar.

Montag, 24. November 2014

MAHİDEVRAN HAKKINDA YENİ HABERLER

Dün pek çok internet gazetesinde Mahidevran Haseki hakkında enteresan haberler çıktı, ama haberde maalesef çok büyük bir hata yapılmış.

Haber de Mahidevran'ın babasının bir Osmanlı Paşası olduğunu yazmışlar, ama bu yanlış! Mahidevran Haseki'nin babası Çerkes Hükümdarı İdar Mirza'dır. Ayrıca bir hata daha yapılmış: Mahidevran güya Çerkes Bitu Mustafa Paşa'nın kızı olduğu yazılmış, buda yanlıştır! Zaten Paşa kızı demeleride bu hatadan kaynaklanıyor.

Ben Sn. Dr. Doğan Yavaş beyle görüştüm ve bu hatanın giderilmesini rica ettim, zaten kendiside yapılan hataların farkında. Kısa zamanda düzgün bir haber çıkartılacakmış.

Ama burdan tekrar ediyorum: Mahidevran Haseki'nin babası Kabardey Çerkes hükümdarı İdar Mirza'dır. Mahidevran'ın ağabeyi Bitu Mustafa Paşa ise sonradan Osmanlı Paşası olmuştur. Bende zaten Mustafa Paşa'nın neslinden geliyorum.

Mahidevran Haseki'nin kimliğini, yanlışların düzeltilmesi için, özet olarak tekrar yazmak istiyorum:

Mahidevran Haseki, gerçek adı: Malhurub 
Doğum Tarihi ve Yeri: 1498 Taman Yarımadası (dedem notlarında Anapa civarı diyede yazmış)
Ölüm Tarihi ve Yeri: 2.3.1581 Bursa
Babası: İnarmaz oğlu İdar Mirza
Annesi: Mengli Giray kızı Nazcan Hatun
Ağabeyi: Bitu Mustafa Paşa
Ablaları: Fatı Şahıdevran Hatun ve Akile Hatun
Kardeşi: Belkıs Hatun
Üvey kardeşleri (Baba bir anne ayrı): Temruk Mirza, Kambulat Mirza ve Şelegot Mirza
Eşi: Sultan I. Süleyman
Evlilik Tarihi: Şubat 1512 
Çocukları: 1.Şehzade Mahmut
                 2.Şehzade Mustafa
                 3.Şehzade Ahmet (Bu Şehzade için Mehmet ve Orhan'da deniliyor)
                 4.Fatma Sultan
                 5.Raziye Sultan


Lütfen daha fazla hata yapılmasın, rica ederim bilgileri doğru verelim.


Saygılarımla

Melike d'Henin de Chimay

Sonntag, 19. Oktober 2014

YENİ BELGELER

Mahidevran Haseki ile alakalı yeni belgeler gün yüzüne çıktı. Avrupalı bir tarihci bayan (ismini henüz açıklamayacağım, çünkü çalışması devam ediyor) Mahidevran Haseki hakkında bir biyografi yazıyor. Çalışması için ailemize müracaat etti ve bizde elimizde bulunanları kendisine verdik, ayrıca Rusya'daki aile mensuplarımızlada görüşerek çok değerli belge ve bilgiler edindi. Şimdiye kadar bizim bilmediğimiz ve merhum fransız tarihci Andre Clot'un da araştırmalarında yer alan Misallu Tahire Hatun adında bir bayanın mektupları ortaya çıktı. Öğrendiğimize göre Misallu Tahire Hatun, halamız Mahidevran Haseki'nin sarayda nedimesi imiş ve Bursa'da yanında bulunmuş. Özel bir kolleksiyoncunun arşivinde bulunan bu değerli mektupların yayımlanması konusunda ikna edildiğini öğrendik. Aynı şekilde Mahidevran Haseki'nin kardeşlerinin mektup ve tutanaklarıda yayımlanacakmış. Bundan hariç Faika Hatun, Çerkes Mehmet Megu Ağa, Vorkoç Ağa, Abide Hatun, Yenemok Arslan Ağa, Turun Giray Ağa, Ferhat Ağa, Ferhunde Hatun ve daha başka kişilerin mektup ve raporlarınında bulunduğunu haber aldım. Bu kişilerin Mahidevran Haseki'nin maiyetinde veya çevresinde yaşayanlar olması lazım. Benim şaşırdığım diğer bir nokta ise, neden şimdiye kadar bu belgeler kullanılmadı? Niçin araştırılmadı? Bu kadar çok belge bulunması ne kadar güzel, azimli bir tarihci bu bilgilere ulaşabilirdi diye düşünüyorum. Merhum halamız için cariyeydi demek kolay, üstünkörü akademisyenlerin elinde arşivler. Çok yazık çok. Sürekli geri adım atılıyor.

Yeni gelişmeler olduğunda buraya ekliyeceğim. Saygılar

Melike Chimay

Samstag, 2. August 2014

Sultan Deli İbrahim'in Raks Eden Eşi

Geçenlerde bir aile dostu beni aradı ve blog'umu okuduğunu söyledi. Buna ilaveten Saçbağı Sultan hakkındaki bilgileri çok enteresan bulduğunu ve hatırladığı kadariyle Saçbağı hakkında bir şarkı'nın da olduğunu belirtti. Bu şarkıyı hemen hatırladım. Aile içinde bu konu hakkında birşeyler duymuştum. Babamı aradım ve ona sordum. Verdiği bilgilere göre Sultan İbrahim döneminde Saray'da bulunan ve aslen Avrupalı olan Ali Ufki isminde bir besteci Saçbağı hakkında bir türkü derlemiş. Lakin bu türküyü araştırıp bulduktan sonra büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Çünkü türkü'nün sözleri çok ''intim'' veya ''özel'' diyelim. Yatak odası bölümüne giren türkünün sözlerini okuyunca hemen babamı tekrar aradım ve onada anlattım. Babam çok güldü ve şöyle dedi: ''E kızım ne zannediyordun, Deli İbrahim gibi bir padişah'ın sarayında edep mi arıyorsun!'' ve ilave ederek ''Deli İbrahim'e boş yere deli demiyorlar, çok oynak ve fevri bir sultanmış'' dedi.

Ama çok düşündüm, Sultan İbrahim deli olsada kendi eşi hakkında böyle edepsiz bir türkünün bestelenmesine nasıl müsade etmiş? Ben buna bir anlam veremedim. Bu yüzden dedemin notlarını karıştırıp bir açıklama aradım ve gerçektende buldum. Bakın merhum dedem Celal Bey bu olayı nasıl izah ediyor:

(...) Sultan İbrahim hem tahtından hemde canından olduktan sonra sarayın musiki hocası Polonya muhtedisi Ali Efendi yeni hükümranlığı ele geçiren Turhan Sultan ve avanesi için bir türkü derleyip takdim etmiş. Türkü de Saçbağı Sultan nahoş vaziyetlerde tasfir ediliyormuş. Zaten Turhan Sultan'ın pek nefret ettiği ve hakkında ''Pis Çerkes Karısı'' dediği Saçbağı Sultan'ın bu na'edep vaziyette türküde tasfir edilmesi fevkalade hoşuna gitmiş. Saçbağı türküden haberdar olunca yanındakilere ''Behey Allah'dan korkmaz, kul'dan utanmaz namert tohumları, ne vakit ben müteveffa Efendimizin huzurunda raks edip eteklerimi savurmuşum, bu reziller beni kendileri ile karıştırırlar, bana iftira ederler, Allah onlardan sorsun'' demiş.(...) 

Bence bu satırlar herşeyi açıklıyor. Osmanlı Sarayının entrikalarını asla unutmayalım ve bazı tarihi dökümanların çoğu zaman taraflı olduklarınıda göz önünde bulunduralım. Sonuçta Ali Ufki de diğer saraylılar gibi yeni iktidar sahiplerine yaranmak istiyordu. Bu her devir için geçerlidir, herkes kendi menfaatini düşünüyor.

Mittwoch, 16. Juli 2014

Muazzez ile Saçbağı Sultan'ların Kavgası

Merhum dedemin notlarından:

(...) Sultan İbrahim'in haremin de ki türlü rekabet çekişmelerin haddi hesabı yoktu. Neden bu sebepten günün birin de padişah'ın ikinci zevcesi Muazzez Sultan ile Altıncı Haseki ünvanına haiz olan halamız Leyla Saçbağı Sultan arasında nahoş bir kavga zuhur etmiş. Zaten Saçbağı'nın mütemadiyen çektiştiği Şivekar Sultan ile olan rekabet kavgası hasebi ile huzuru kalmamış. Ortalıkta ''Bu ermeni karısı muhakkak Şevketmeab Efendimizi sihirledi, aksi takdirde bu derece şişman olan bir hatunun suratına kim bakar'' diye lakırdı ediyormuş. Muazzez Sultan bu işitince bir fırsatını bulup Saçbağı'na bir gün Harem Sofalarından birinde tesadüf edince: ''Kimileri lakırdı edermiş, ortakcığım içün muhtelif iftiralar edermiş, bu lakırdı edenler evvela dönsün de kendi sıfatlarına baksınlar'' demiş. Saçbağı'da tabii bu lafın kime olduğunu anlamakla beraber Muazzez Sultan'a: ''Aman Muazzez Sultanım, hemşirem diye kabul eylediğim ortakcığım. Daha dün bizzati aliniz, müşarünileyha içün Şişman Ermeni karısı dediğinizi ne vakit zihninizden men ettiniz?'' diye cevap verdiğinde Muazzez Sultan pek bozulmuş. Bu günden itibarende birbirlerine muhtelif iğnemeli lakırdılar etmeye devam etmişlerdir.(...) Seneler sonra Sultan İbrahim hal edilip haremi Eski Saraya gönderilince evvelden mütemadiyen rekabet eden bu iki padişah zevcesi düştükleri felaketin manasını idrak ederek pek iyi ahbab olmuşlardır. (...) Muazzez Sultan'ın biraderi'nin iki oğlundan biri olan Zapşaa Zade İbrahim Ağa Sarayın Muhafız Alayında bulunduğundan Vakayı Vakvakiye de katledilmiş, diğeride menfaya gönderilmiştir. Esasında Abaza nesebinden olan Muazzez Sultan'ın bilahare ailesi ve Abaza beyleri için pek çok masraf ettiğinden halk arasında pek itibarı yoktu. Zaten Sultan İbrahim'in bütün kadınları, kendi aileleri, milletleri ve kendi çıkarları için çalıştıklarından cümlesinin halk arasında maalesef itibarları kalmamıştı. (...) 

Dienstag, 15. Juli 2014

Sadrazam Hezarpare Ahmet Paşa

Merhum dedemin notlarında Hezarpare Ahmet Paşa isimli bir sadrazama tesadüf ettim. Okuduklarım beni çok etkiledi ve bu yüzden buraya ekliyorum:

(...) Ahmet Paşa pek hodbin ve debdebeye meyilli bir adamdı. Biraderi olan Sarhoş lakablı İbrahim Paşa'nın delaleti ile Saray'da nüfuzu artmıştır. Zaten Sultan İbrahim'in akli melekeleri pek yerinde olmadığından mütemadiyen Saraylıları tarafından türlü işlerin müsadesi için kullanılıyordu. Neden bu sebepten günün birin de bizim büyük halalarımızdan olan Leyla Saçbağı Haseki Sultan, zevci'nin huzuruna çıkıp, iki gözü iki çeşme: ''Efendimiz, bilmem ki nezdinizde bir kusur mu işledik ki yüzümüze bakmaz oldunuz, hemşirem kulunuz için buyurduğunuz kapı ağasını bize nasıl yakıştırdınız'' demiş. Sultan İbrahim de zaten kadınların ağlaması karşısında zayıf düşütüğünden: ''Aman ne etmişimki sultanım, siz buyurdunuzda bu biçare İbrahim'iniz kabul eylemedimi, sil göz yaşını. Söyle hemşireni kime vereyim?'' diye karısını teselli etmiş. O vakit bizim hala hatun'da derhal neşelenerek: ''Haşmetlü Efendimiz, hemşirem Hubyar kulunuz için İbrahim Ağa makbuldür'' demiş.
Zaten padişah'ın hazinedarları arasında bulunan Hubyar Hatun, bu suretle İbrahim Ağa ile evlendirilip Paşalık tevcih edilmiş. Düğünleri pek debdebeli icra edildiğini vakanüvisler de kayıt etmiştir. Ahali'nin ağzına düşen bizim hala hatun içinde ''Çerkes karısının bir lafına altınlar kese kese boşaltılıyor, şimdi de baldızı içün binlerce altın efek ediliyor'' diye lakırdılar başlamış. Fakat bizim halamızın diğer Hasekilere nispet harcamaları ve ricaları daha ufak olmasına rağmen bu derece hakarete maruz kalması hakikaten pek de isabet değildir. Lakin cümle alemin Sultan İbrahim'in hatunlarından ve saraylılarından pek çekdiklerinden, bunların her hareketlerini nahoş kabul ediyorlardı.(...) Hubyar Hatun'un İbrahim Ağa ile nikahı ve düğün merasimi Recep 1057 tarihin de vuku buldu. Bir ay kadar sonrada İbrahim Paşa'nın biraderi Ahmet Paşa'da Musa Paşa'nın ani şehadeti üzerine Sadrazamlığa tayin edildi. Fakat yanlız bununla da iktifa etmeyip, Hubyar Hatun'un ve bunun ablası Saçbağı Sultan'ın ricaları üzerine Ahmet Paşa'yı Hanedanı Ali Osmana damad etmek için henüz iki yaşında bulunan Beyhan Sultan'ı da yeni Sadrazam Paşa'ya nikahlattırdılar. Esasında buna sebep de Beyhan Sultan'ın annesi Tarhan Haseki'nin biraderi'nin Saçbağı Sultan'ın biraderi Hasan Paşa ile münakaşalarıdır. Zira Tarhan'ın biraderi Yusuf Ağa, çarşıda gezerken Hasan Paşa'ya tesadüf etmiş ve buna nesebi ile alakalı türlü hakaretler edince, tekme tokat birbirlerine girmişler. İşitilen lakırdıya istinaden Yusuf Ağa: ''Pis çerkes parçası haydut herif'' gibi hakaretvari sözler sebebinden kavga etmişler. Keza Saçbağı'da bundan haber alıncada intikam almak için gidip kocasına dil dökmüş. Tarhan Sultan'da bu işin altında kalmayıp Sultan İbrahim'in hal edilmesinden sonra Saçbağı'ını ve kızlarını Eski Saraya kapattırıp birader ve amcazadelerini de menfaya göndertmiştir. (...) Ahmet Paşa, Beyhan Sultan ile, surii de olsa, evlenmek için henüz nikahında bulunan Handanzade Hatun'u boşamıştır. Handanzade Hatun'da Sultan İbrahim'in en gözde hizmetkarlarından olduğundan bu hadiseye pek müteesssir olup, doğrudan Hubyar Hatun'un yanına gidip: ''Allah Alem, beni talak ettirdiniz, lakin ikbal siz de kalmayacak Hubyar Hatun'' dediği aile içinde ihdar şeklinde anlatılırdı. Keza öyle de oldu. Bu hadiselerden bir sene sonra 17 Recep 1058 (miladi 7.8.1648) tarihinde Ahmet Paşa oğlu Baki Bey'i Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nın kızı ile evlendirmek için Topkapı Sarayı'nın bahçesin de muazzam bir düğün merasimi icra ettirmişiti. Bu sırada türlü kişilerin kışkırtmaları sebebinden Yeniçerileri ayaklanmış ve Topkapı Sarayına hücum etmişlerdi. Bütün misafirler feryad ederek her tarafa firar etmişlerdi. Ahmet Paşa'da canını kurtarmak için bir taraflar kaçmış ise de Yeniçerilerin eline düşmüştü. Yeniçerilerin gazabına maruz kalan Ahmet Paşa oracıkta katledilip balta ve kılıç darbeleri ile parça parça edilmişti. Başını kesmişler, kalan vücudunuda At Meydanına sürüklemişlerdi. Diğer katledip parçaladıkları cesetleride oraya götürüp cümle aleme ibrat olsun diye teşhir ettirmişlerdi. Bu feci hadise sebebinden de Sultan İbrahim hal edilip bilahare boğdurularak katledilmiştir.(...) 

Çağatay Uluçay'ın Mahidevran Hakkındaki Yazısı

Mahidevran Haseki için gerçek adı'nın Bosfor olduğunu aslında kim iddia etmiştir? Ne zaman iddia etmiştir? Bugünki Türk Tarihçilerin bazıları, Mahidevran'ın adı yanında Gülbahar ve Bosfor isimlerini yazıyorlar, kaynak olarakda çoğu zaman merhum Çağatay Uluçay'ın ''Padişahların Kadınları ve Kızları'' kitabını gösteriyorlar. Halbuki merhum Çağatay hoca bakın Mahidevran hakkında ne yazmış, aynen yazıyorum:

Çağatay Uluçay: Padişahların Kadınları ve Kızları, Türk Tarih Kurumu Basımevi 1980, sayfa 35:

''Bazı kaynaklarda adı Bosfor, Gülbahar şeklinde yazılı ise de doğru olmadığı anlaşılmaktadır.''

Buyurun, benim yazdıklarıma itibar etmiyorsanız, açıp kendiniz bakınız, internette dahi bu eserin kopyaları mevcut. Peki bu durumda neden Mahidevran Gülbahar deniliyor? Veya neden esas adının Bosfor olduğu söyleniyor? Ben burda kaç defa yazdım ve belgelerle de kanıtladım. Merhume büyük halamızın esas adı Malhurub, rus kaynaklarında adı Malhurub İdarovna (yani İdar'ın kızı Malhurub) olarak yazılıdır. Gülbahar konusunda ise, Kırım Sarayında bulunduğu sırada Baharey takma ismi yüzünden mi sonradan gerçek adının Gülbahar olduğu zannedildi, bilemiyorum. Ama Gülbahar kesinlikle ne ismi ne de lakabı değildir. Bosfor ismine gelince, bunu burada birkaç defa zaten açıklamıştım: Bosfor esas ismi değil memleketidir.
Kanuni Sultan Süleyman'la 1512 yılında Kefe de evlendiğin de doğrudan Mahidevran ismini almıştır. Ayrıca dikkatinizi çekerim, osmanlıca soyağacımızda bile adı Malhurub Mahidevran olarak yazılıdır.

Rica ederim, geçmişimize saygılı olalım ve gerçekleri çarpıtılmış şekilde anlatmayalım.

Samstag, 28. Juni 2014

Sultan İbrahim'in Evladlığı

Dedemin notlarında Sultan İbrahim dönemine dair çok detaylı ve enteresan bilgiler var. Okudukca şaşkınlığım artıyor. Birkaç kesit:

(...) Haremin nüfuz sahibi Baş Ağası, büyük Valide Sultan'ın arzusu mucibince belak olan Hükümdar'a kız tedarik etmekte pek marifetli imiş. Günün birin de Balkan havalinden pek hoş ve zarif bir kumral saçlı bir kızı Harem'e kabul ettirmiş ve doğrudan Valide Sultan'ın huzuruna çıkartmış. Büyük Valide kız'dan pek hoşnut olmuş halde ''Arslanım'a takdim edin'' diye buyurmuş. Lakin kızın bir müddet sonra karnı hayli büyümeye başlayınca gebe olduğu tesbit edilmiş. Kethüda Kadın ağzı büzülmüş halde Baş Ağa'ya: ''Bu kadını sen getirdin, bu vaka'dan sen mesulsün'' dediği Meleki Hatun hatıratında aynen derc etmiştir. Fakat Sultan İbrahim, zaten akli melekelerine pek haiz olmadığından Cariye'nin veledini pek sevmiş ve hatta Cariye'ye de Hazinedar efradının bütün itirazlarına rağmen pek ala maaş taksim etmiş. (...) Turhan Haseki bu Cariye'den hayli bizar olduğundan bir yolunu bulup Cariye'yi de veledini de Saray'dan nefy ettirmiş. Yanlarınada Baş Ağa'yı güya refakatci olarak verip Mekke'ye göndertmiş. Bu biçarelerin gemileri Akdeniz de korsanlar tarafından ele geçirildiğin de canlarını kurtarmak için çocuğun Padişah'ın oğlu olduğunu iddia etmişler. Bu suretle Cariye, oğlu ve Harem Ağası Avrupa'ya gönderilmiş. Zavallı çocuk orada senelerce muhtelif Saray'larda tutularak Osmanlı'ya karşı yetiştirilmiş. Buna ilaveten Osmanlı'dan çocuğun serbest bırakılması için haraç'da dahi talep edilmiştir. (...)

Mittwoch, 25. Juni 2014

Sultan İbrahim'in Haremi

Rahmetli dedemin notlarından Sultan İbrahim'in Haremine dair bilgiler:

(...) Fevkalade kurnaz Şekerpare Hatun'un himmeti ile Harem-i Hümayun'a kabul edilen Leyla Hatun, uzun sarı saçı ve mavi badem gözleri ile Sultan İbrahim'in gönlünü fethetmişti. Çerkes usulü saçlarını bağlayan Leyla Hatun, Sultan İbrahim'in o derece hoşuna gitmiş ki artık nezdin de yegane Saçbağı namı ile hitab ediliyordu. (...) Nikah akdi Saray-ı Hümayun'da muazzam bir törenle icra edildiğin de Dilaşub Haseki, Hazinedar Usta'ya ''Aynı milletten olduğumuz halde bu Kabarday nisvanına ne içün bu derece alaka ihsan ediliyor, biz de Çerakese değilmiyiz, karındaşıma yevmi 10.000 altını çok gören, şimdi bu hatun'un karındaşı Kenan Paşa'ya 15.000 altın ihsan edilmiş. Benim biraderimin hizmeti devletimiz içün bu vakte dek her daim ferman-ı hümayun ile taltif edilmedi mi'' söylediğini Meleki Hatun hatıratında aynen derc etmiştir. (...) Saçbağı Haseki, Padişah'ın en gözde zevcesi olduğundan derhal hemşiresi Hubyar Hatun'u Harem-i Hümayun'da Hazinedarlar arasına dahil etmiştir. Hubyar Hatun'da amcazadesi Şekerpare Hatun ile nahoş bir rekabet kavgasına sebep olduğundan, Meleki Hatun'da bu iki Çerkes'ten pek bıkmış halde Saray-ı Hümayun'da başka bir milletin kuvvetlenmesine himmet etmiştir. Doğrudan haraç topladığı Ermeni tacirlerin kızlarından mütemadiyen Sultan İbrahim'e bahsedip padişah'ın aklına girmiştir. (...) Nihayet günün birin de Sultan İbrahim baş ağasını celb edip Ermeni mahallesinden pek şişman bir hatun'un bulup getirilmesini buyurmuş. (...) Ermeni mahallesinden Padişah'ın huzuruna 10 tane Ermeni kızı çıkartılmış, Sultan İbrahim de aralarından en şişman olanını seçip doğrudan hasodaya kabul etmiştir. (...) Artık Sultan İbrahim bu şişman Ermeni kızından o derece mest olmuş ki gözü ondan başkasını görmez hale gelmiş. Kendisine Şivekar ismi tesmiye edilen bu hatun acaip derece şişman olmakla beraber Padişah'ın diğer zevcelerini çileden çıkartmayıda ihmal etmemiş. Rus nesebinden olan Tarhan Haseki, derhal bu hatun'un Saray'dan çıkartılmasını istediği halde Kösem Sultan buna mani olmuştur. Zaten Tarhan Haseki bilahare Valide Sultan olup kayınvalidesini de diğer aleme gönderdikten sonra, ilk icraatı Şivekar Haseki'yi Saray-ı Atik'e mahpus edip henüz birkaç senelik islam olan biraderlerini idam ettirip, ibrete alem için diğer haraç toplayan Saraylıların kelleleri ile beraber meydanda sallandırmıştır. Biraderlerinin kanlı gömlekleri Şivekar'a takdim edildiğin de feryad edip aynı gece zarfında saçına ak düşmüş. (...) Şivekar'ın gönül parçalayan feryadının Sultanahmet meydanında dahi işitildiği bilahare nesilden nesile anlatılmıştır. (...) Sultan İbrahim'in Ermeni haremi Şivekar Haseki'den hariç diğer bütün zevceleri cümleten Çerkezistan ve Rus havalinden gelmektedirler. 

(...) Sultan İbrahim'in zevcelerinden Ayşe Haseki de Kırım Tatarı olup Girayların akrabasıdır. Ayşe Haseki'nin biraderi'nin nesebinden olan ve halen İstanbul Fatih dahilin de ikamet eden Ahmet Paşazade Salih Bey'dir. (...) Sultan İbrahim katii suretle deli değildir, fakat annesi'nin nihayetsiz iktidar kavgasının kurbanı olmuştur. Biçare Padişah'ın yegane zaafını kullanan bu Rum nesebinden olan Kösem Sultan, kendi evladını, torununu bu hususta kurban etmekten çekinmemiştir. Bilahare Kösem Sultan hakkında evlad katili denilmesi pek isabettir. Fakat diğer Padişah'lar da ellerini kana bulamayı ihmal etmemiştir, neden bu sebepten Sultan Süleyman'ın masumiyeti mevzu bahis olmadığı gibi Sultan İbrahim de ve validesi de masum değildir. Hakşinaslık hususunda Kösem Valide, Selim-i Evvel'den veyahut Kanuni Sultan Süleyman'dan muhakkak bari'dir.(...)

Sonntag, 15. Juni 2014

Sultan II. Selim'in Kızı Şah Sultan Ve Eşleri

Sultan Süleyman'ın ölümünden sonra II. Selim padişah oldu. Bunun eşi Venedikli Asilzade kızı Nurbanu Sultan politikadan anlayan çok akıllı bir kadındı. Sultan Süleyman'ın dönemin de II. Selim'i destekleyen Paşa'lara hizmetlerine karşılık kızlarını verdiler. Bu olaylar hakkında her zaman ki gibi merhum dedemin notları mükemmel bir kaynaktır. Şimdiye kadar hiç bir tarihci'nin bilmediklerini merhum dedem yazmış. Keşke bunları yayımlasaydı. Ama ömrü vefa etmedi, belki de yayımlamak istemiyordu? Aile içi sırların dışarıya yansıtılması zaten çok hassas bir konu. Bu yüzden de buraya eklemek istediğim pek çok belgeyi ailemin karşı gelmesinden dolayı yayımlayamıyorum.

Şimdi dedemin notlarından Sultan II. Selim'in kızları hakkında bir kaç detayı okuyalım:

(...) Şehzade Sultan Bayezid'in müessiff katlinden sadece bir hafta sonra Sarı Selim zevcesi Venedikli Hatun'un mütemadi lakırdısından pek bıkmış halde üç kızınıda kendisinin tarafını tutan Paşa'lara hediye etmiştir. En başta pek mühim bir entrikacı olan Hırvat Asilzadesi Mehmed Sokoloviç namı diğer Sokollu Mehmed Paşa'ya büyük kızı İsmihan Sultan'ı vermiştir. Düğün masraflarını ufak tutmak ve diğer entrikacı Vezirleri müteessir etmemek için aynı gün zarfında üç Sultan beraber nikahlanmışlardır. Bu suretle Sokollu Mehmed Paşa'ya İsmihan Sultan, Piyale Paşa'ya Gevherhan Sultan ve Çakırcıbaşı Hasan Paşa'ya da Şah Sultan verilmiştir. Cümlesi'nin düğün ve nikah merasimi 30 Zilkade 969 tarihin de vuku bulmuştur.

Biçare Sultan'ların ne derece mey'us ve bitab olduklarını tahmin etmek mümkün değildir. Yegane ebeveynleri'nin ihtirasları sebebinden arzu etmedikleri ve babaları yaşında adamlara nikahlanmışlardır. Gevherhan Sultan bu acı hayata pek uzun boyun eğememiş ve henüz 30 yaşlarında ebediyete intikali vuku bulmuştur. Ablası İsmihan Sultan henüz 40 yaşını aşmış hal de vefat etmiştir. Şah Sultan ise gene 30 yaşlarında hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bu üç Sultan'ın en ufakları Fatma Sultan'da biçare 40 yaşına erişmeden gözlerini ebediyyen kapatmıştır. (...) Şah Sultan'ın zevci Çakırcıbaşı Hasan Paşa Çerkes olup Anapa diyarından gelmiş ve Enderun mezunu pek itibar sahibi bir adamdı. Bu Paşa için muhtelif kimseler Rus olduğunu söylüyorlarsada Çerkeslerin Kabardey boyuna mensup çok mert bir Askerdi. Zaten Şah Sultan'ın bu Hasan Paşa ile evlendirilmesin de ki sebeplerden biri de Çerkeslerin desteğine malik olmak ve Şehzade Mustafa'nın ardından matem tutan Çerkes ümerasını kendi taraflarına çekmekti. Zaten Hasan Paşa'da merhum Şehzade Mustafa'nın validesi'nin yeğenlerindendi. Aile için de Hasan Paşa'ya Hain denilse de bu pek isabetli değildir. Zira Hasan Paşa fevkalade hakşinas bir zat idi ve Şah Sultan'la olan nikahı ailesine ve karındaşlarına hizmet etmek içindi. Neden bu sebepten Şah Sultan'la evlenmesinden bir süre sonra Sarı Selim'den, Bursa'da biçare olan Mahidevran Haseki ve diğer aile mensubatı'nın himaye edilmesini rica etmiştir. Bu ricasıda kabul edilmiştir (...) Kırım Tatarları ile harp eden Çerkeslerin muhtelifi Memaliki Osmani'ye iltica ettiğin de bunları kendi Sarayında misafir etmiş ve yetim çocuklarıda Enderun'a alınmalarına himmet etmiştir (...) Hasan Paşa'nın ailemize ve devlete pek çok hizmeti inkar edilemez bir hakikattir (...) Maateessüf Hasan Paşa pek yaşlı olmadan vefat etmiştir. Paşa'nın vefatından bir sene sonra Sarı Selim kızını Zal Mahmud'a vermiştir. (...)  

Samstag, 14. Juni 2014

Sultan I. İbrahim ve Şekerpare Hatun

Merhum dedemin not defterleri gerçekten çok enteresan. Ailemize ve bazı tarihi olaylara dair yazdıkları çok önemli. Bu not defterleri sayesin de hiç bilmediğim aile mensupları hakkında bilgiler edindim. Mesela şimdiye kadar adını hiç duymadığım ama tarihte önemli bir rol oynamış Şekerpare Hatun'un hayat öyküsünü okudum. Bu Şekerpare Hatun, Sultan I. İbrahim'in Saraylısı imiş ve o dönemler de çok nüfuzluymuş.
Şimdi dedemin notlarından Şekerpare Hatun bölümünden bazı kesitler ekliyorum:

(...) Kösem Sultan devlet meselelerin de oğlu'nun iştirakına mani olmak için onu adeta Harem'e kapatmıştı. Sultan İbrahim Harem de meşk ederken validesi de devlete hükm ediyordu. Devletin bütün kudretine Kösem Sultan malikti. Bu pek tuhaf entrikayı muhafaza etmek için de oğlunun kadınlarını bi zatı seçip takdim ediyordu. Neden bu sebepten yegane fevkalade terbiye edilmiş kızlar Padişah'ın huzuruna çıkartılıyordu. Bu kızlar evvela Kösem Sultan'a biat ettikten sonra Hükümdar'ın has odasına gönderiliyorlardı. (...) Nihayet Kösem Sultan eski rakibesi Mahfiruz Sultan'dan pek nefret ettiğinden ailesine de zarar vermek istiyordu. Mahfiruz Sultan çok zaman evvel vefat etmiş olmasına rağmen müteveffiye'nin amcazadesinin kızı Şekerpare Hatun'u apar topar Saraya getirtmişti. Fakat kızın babası bu hadiseye müteakip doğrudan akrabası olan Abaza Ahmet Paşa'ya gidip Valide Sultanı şikayet etmişti. Abaza Ahmet Paşa'da bin güçlükle Valide Sultan'dan kızın babasına iade edilmesini rica etmişse de Kösem Sultan bunu kabul etmemişti. (...) Şekerpare Hatun, Padişah'ın firaşına girmeden evvela hususi olarak Kösem Sultan'ın nezareti altında terbiye edilmiş. (...) Lakin Şekerpare Hatun, Valide Sultan'dan akıllı çıkıp, Padişah'ın itimadına mazhar olmuş ve Odalığı yerine Hazinedar rütbesi tevcih edilmişti. Kösem Sultan buna pek hiddetlenmişse de Şekerpare Hatun tatlı dili ile Valide Sultan'ı sakinleştirmeye muvaffak olmuş. -Efendim, Şevketlü efendimiz kadınlarından bir süre sonra beziyor ve yüzlerine dahi bakmıyor, fakat muhasibesisi olursam mütemadiyyen yanında bulunacağım ve size bu vasıta ile mükemmelen hizmet edeceğim- deyip Valide Sultan'ı ikna etmiş. (...) Sultan İbrahim'in zevcelerinden Hümaşah Haseki Saray'da yükselmeye başlayınca Kösem Sultan buna mani olmak için derhal yeni bir kızın oğluna takdim edilmesini buyurmuş. Şekerpare Hatun'da kendi amcasının kızı Leyla'yı namı diğer Saçbağı Hatun'u Saraya getirtip Valide Sultan'a takdim etmiş. Muazzam bir güzelliğe sahip olan bu genç çerkes kızını derhal Padişah'a götürmüşler. Sultan İbrahim ilk bakışta kıza meftun olmuş. Fakat Şekerpare Hatun Valide Sultan'ın malumatı olmadan Padişah'a: -Efendimiz, amcazadem sizindir, lakin pederi nikahsız kızımı vermem diyor- demiş. Sultan İbrahim de -Nikah mı, bunda ne ola ki, diğerlerine de nikah kıymadım mı, dini bütün bir Padişahım, kullarım beni nasıl bilirler- deyip derhal kıza nikah kıymış. Kösem Sultan bu hadiseden haberdar olunca Şekerpare gözünden düşmüş. (...)

Freitag, 13. Juni 2014

Şehzade Bayezid'in Lalası Mustafa Paşa

Sultan Süleyman'ın Hürrem'den olma oğlu Şehzade Bayezid'in çocukları ile hazin sonu artık herkesin malumudur. Şehzade Bayezid'in sonunu getirenlerden biri de Lalası Mustafa Paşa idi. Fakat kimdir bu Mustafa Paşa?
Aslında bu tarihte önemli bir rol oynamış kişiyi hiç merak etmezdim ama geçenlerde bir tarihci arkadaşım tarafından çok enteresan bilgiler edindim. Bu yüzden de Lala Mustafa Paşa'ya ilgim arttı.

İsmi malum dizi de gerçekler sürekli değiştirildiğinden Lala Mustafa Paşa'da da pek çok detay değiştirilmişti. Mesela Lala Mustafa Paşa'nın, Sokullu Mehmet Paşa'nın amcasının oğlu olduğunu biliyormuydunuz? Yani Lala Mustafa Paşa - tam adı ile Lala Kara Mustafa Paşa, Sokollu ailesindendir.

Tarihci arkadaşım ve Amerika'da tandığım bazı Osmanlı Tarihcilerinden edindiğim bilgiler göre:

Lala Kara Mustafa Paşa 1511 senesi doğumludur. Enderun mezunu olup 6 sene Kanuni Sultan Süleyman'ın Berberbaşı olarak Saray'da hizmet etmiş. Sonra Saray'da değişik görevlerde bulunduktan sonra 1556 senesinde Şehzade Bayezid'in Lalası ve fazla zaman geçmeden 1557'den itibaren Şehzade Selim'in Lalası olmuş. İsmi malum dizi de sanki senelerce Şehzade Bayezid'in Lalalığını yapmış gibi gösterildi. Halbuki bu doğru değildir.

Lala Kara Mustafa Paşa ilk evliliğini Çerkes Memluklarından Sultan Kansu Guuri'nin torunu Fatma Hatun'la yaptı. İkinci evliliğini de Şehzade Mehmet'in kızı Hüma Sultan'la yapmıştır. Şehzade Mehmet, Sultan Süleyman'ın Hürrem'den olma ilk oğludur ve genç yaşta ölmüştür. Mustafa Paşa bu ikinci evliliği gerçekleştirmek için ilk eşi Fatma Hatun'u boşamıştır.

Bakın Lala Mustafa Paşa'nın ilk eşi de Çerkes imiş. Yazık, politik amaçla, iktidar için eşini boşamış. Ama o dönem için bu normal imiş. Böyle birşey nasıl normal olur ki. Kabul etmek imkansız.

Donnerstag, 12. Juni 2014

Mahfiruz Valide Sultan

İsmi malum dizi nihayet bitti. Ama şimdi de Kösem Sultan isimli bir dizi'nin hazırladıklarını öğrendim. Bunu duyduğumda 'Eyvahlar olsun, şimdi de Mahfiruz Sultan'ı alelade bir cariye gibi gösterecekler' dedim. Bu dizi yapımcılarının acaba aileme karşı bir kastı mı var? Keşke başka bir Padişah dönemini ele alsalardı, keşke ailemle bağlantısı olmayan bir tarihi şahsiyet seçselerdi. Eylül 2014'den itibaren gene aileme hakaret edilmesinden korkuyorum. İsmi malum dizi'nin bitmesine ne kadar sevinmiştik ve ardından yeni bir dizi'nin yayımlanacağını duyunca hemen üzüntüye boğulduk. Çünkü Kösem Sultan'ın rakibesi Mahfiruz Haseki de bizim aileye mensup. Önceden yayımladığım ailemin seceresine bakabilirsiniz.

Mahidevran Haseki'nin ağabeyi Mustafa Paşa'nın ikinci oğlu Ahmet Bey'in oğlu Ali Bey ve bunun oğlu Alkas Mirza'nın kızı Mahfiruz Haseki'dir. Yani Mahfiruz Haseki, Mahidevran Haseki'nin büyük büyük yeğeni. Rahmetli dedemin notlarında Mahfiruz Haseki hakkında bilgileri burada önceden yayımlamıştım, merak edenler okuyabilir.

Mahfiruz Haseki'nin esas adı Hatice'dir. Saraya girdiğin de ismi Mahfiruz olmuştur. Burada enteresan olan Saray adı'nın büyük büyük halası Mahidevran'da olduğu gibi ismi'nin Mah ile başlamasıdır.

Mahfiruz'un Saraya alınmasında teyzesi Alime Valide Sultan'ın ve büyük halası Servazad Hatun'un parmağı vardır. Fakat Sultan I. Ahmet'in annesi Handan Sultan'da aslen Kafkasyalı olduğundan gelininin kendi milletinden olmasını istediği muhakkaktır.

Şimdi yeni yayımlanacak dizi de acaba bu halamda alelade bir cariye gibi gösterilecekmidir?! Dizi yapımcılarına hiç güvenmiyorum. Keşke başka bir dönemi dizi konusu yapsalardı. Gene zorlu günler bizi bekliyor galiba.

Freitag, 23. Mai 2014

Mahidevran Haseki'nin Maiyeti

Mahidevran Haseki'nin maiyeti'nin İstanbul'da oturduğu sırada pek kalabalık olduğu biliniyor. O dönemler de Padişah Haremi iki ayrı Saray'da bulunuyordu. Esas Harem Eski Saray'da idi ve burada Padişah'ın eşleri, çocukları, kız kardeşleri, annesi ve tabii Saraylıları oturuyordu. Mahidevran Haseki de Eski Saray'da yaşıyordu. Fakat daha sonra Harem Eski Saray'dan Topkapı'ya taşındı. Mahidevran Haseki'nin de Topkapı Sarayında bir süre için de olsa oturduğu muhakkaktır. Hürrem ise Gözde olmasından sonra büyük bir ihtimalle hayatı'nın sonuna dek Topkapı'da yaşamıştır.

Mahidevran Haseki'nin maiyeti çoğunlukla kendi memleketlilerinden oluşuyordu. Bursa'da sürgün de bulunduğu sırada yanında kalanların arasında Çerkeslerin de olduğu kanıtlanmıştır. İstanbul'da ki Saray maiyetini herhalde Şehzade Mustafa Sancağa çıktığında beraberin de götürmüştü. Bu hizmetkarlar Şehzade Mustafa'nın idamından sonra Mahidevran Haseki ile Bursa'ya gönderildiler, fakat  orada fazla kalmadıkları anlaşılıyor. Pek çoğu Mahidevran Haseki'nin düştüğü sefaletten ötürü yanında kalamadıkları görülüyor. Ancak bazıları efendilerini bırakmayıp bütün acı yoksulluğa rağmen terk etmemişlerdir. Bunların arasında Çerkes olarak kesinlikle bilinen Fatma Kadın, Bircan Hatun, Ferhunde Hatun ve Feraye Kadın. Ayrıca Kırım Tatarı olduğu tesbit edilen Ayşe Hatun, Emine Hatun ve Nurmisal Hatun. Kadın hizmetlilerden hariç erkek veya hadım olan maiyet mensuplarıda vardı: Boşnak Hacı Ağa, Saruhanlı Ferhat Ağa ve Cevher Ağa. Büyük bir ihtimalle Cevher Ağa bir Harem Ağası olarak hadımdı. Diğer iki Ağalar ise Kapı Ağaları olabilirler.

Kadın hizmetliler arasında Prenses olan iki kişi bulunmaktadır: ilki Çerkes Prensi Kaytuk Bey'in soyundan Ferhunde Hatun, diğeri de Kırım Giray Prensesi Nurmisal Hatun. Bosforlu Leyla Hatun'un aslen Kırım Kerç'li ve böylece Mahidevran Haseki'nin memleketlisi olduğu anlaşılıyor. Büyük bir ihtimalle Leyla Hatun'da çerkesdir.

Abide Hatun'un ise Hazinedar Kalfa olduğu rütbesinden belli oluyor ve böylece Maiyet mensupları arasında makam bakımından en yüksek olanı olabilir. Abide, Tahire, Mircan Gülfidan ve Fevziye Hatun'ların kökenleri belli değil. Fakat Mircan Gülfidan Hatun'un da Çerkes olma ihtimali yüksektir, hatta Çerkes Bircan Hatun'un kız kardeşi veya akrabası dahi olabilir. Çünkü isim benzerliği çok dikkat çekiyor.

Böylece Mahidevran Haseki'nin maiyeti'nin çoğunlukla Çerkes ve Kırım Tatarlarından oluşduğu görülüyor. Mahidevran Haseki kendi memleketlilerine ne kadar güvendiği ve bu güveni boşa çıkmadığı en zor anında onu yanlız bırakmadıklarından anlaşılıyor. Hepsi de nur için de yatsın.

Mahidevran Haseki'nin Bursa'da sürgün de ki Maiyeti'nin listesi (Fransız tarihci Andre Clot'un mektubundan)

Donnerstag, 22. Mai 2014

Sultan Süleyman'a Karşı Gelen Belkıs Hatun

Genel de Osmanlı Padişah'ların astığı astık, kestiği kestik şeklin de oldukları söyleniyor. Elbette bir imparatorluğun hükümdarları olarak çok kudretlilerdi, ama sonuçta hepsi de insandı. Aralarında hem iyisi hem de kötüsü vardı. Hiçbir Padişah bir Evliya değildir, hepsi de bir insan olarak günahlarıda vardır sevaplarıda. Bir Padişahı aşırı yüceltmek yanlıştır, ama onunla gurur duyup, anmak kesinlikle de doğrudur. 


Kanuni Sultan Süleyman'a gelince, elbette yaptıklarının hepsini tasvib etmek mümkün değil. Ama memleketi ve milleti için yaptığı hayırlarıda unutmayalım. Sultan Süleyman'ın Sarayı'da kendisi'nin dönemi gibi muhteşemdi. İmparatorluğun bütün nimetleriyle donatılmış muazzam bir Saray'da devletine hüküm ediyordu. Böyle bir İmparatorun'da kendisine yaraşır bir eşi olması maalesef normal birşey değildir. Çünkü tarihte pek çok Hükümdar'ın (kendilerinin zeka ve kabiliyet bakımından) aynı seviye de bulunan çok nadir eşleri olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman'da ise kader yüzüne gülüp karşısına asil ve temiz kan'dan akıllı ve kendisinden daha fazla vicdan sahibi bir kız çıkarmıştır. Bir terazi de Mahidevran ve Hürrem ölçülse her defasında muhakkak merhum halam iffeti ve kalbi'nin temizliği ile ağır gelecektir. Sultan Süleyman nikahına alıp kendisine beş evlat dünyaya getiren bu hakiki Prenses'in hem kıymetini bilmemiş, hem de ihanet etmiş ve en ağır hakaretlere maruz bırakmıştır. Ne yazık ki gerçek budur.

Tabii gönül işine akıl ermez ve gönül elbette ferman dinlemez. Ama bir Hükümdar olarak eşine ve evlatlarına saygıda kusur etmemesi gerekirdi. Maalesef bunuda yapmadı. Hürrem yükseldikce Mahidevran düştü. Bu olmaması gerekirdi. Böyle bir devir de bir kadın olarak serbest yaşam mümkün değildi ve böyle güçlü bir Hükümdar'a karşı gelmek idam fermanı ile eş değerdi. Bu yüzden, Çerkeslerin bütün mertliği ve hakşinaslığı ile Kanuni Sultan Süleyman'ın adaletsizliğine karşı gelen Belkıs Hatun ise ender bir şahsiyettir. 

Bakın rahmetli dedem, Belkıs Hatun hakkında ne yazmış:

(...) Ablasına ve yeğenine reva görülen bütün haksızlıklara senelerdir suskun kalmış ve nihayetin de Şehzade Mustafa'nın katlini haber alıncada bütün bütün acısına kin ve nefret karışmış. Ablaları feryad ve figan ederken Belkıs Hatun göz yaşı döküp eline bir kağıt kalem alıp kalbin de senelerdir Sultan Süleyman'a ve Hürrem Haseki'ye biriktirdiği kini ve nefreti kaleme dökmüş. Mektubunda Sultan Süleyman'a beddualar okuyup Rus parçasından olma evladları'nın kanın'da boğulmasını dilediğini yazmış. Bu mektubuda Konya Sarayın'dan asker nezaretin de Bursa'ya menfaya gönderilerken, Kapı Ağalarından Yakup namında bir Ağa'ya "Bu mektubu ne olursa olsun Hükümdarına teslim et, vasiyetimdirdeyip vermiş. Yakup Ağa'da merhum Şehzade Mustafa'yı da zaten pek sevdiğinden ve ailesinin başına gelenleri pek içerlediğinden mektubun Padişah'ın eline geçmesini sağlamış. Mektubu dehşetle okuyan Sultan Süleyman derhal Belkıs Hatun'un tevkif edilip bir ev'e kapatılmasını ve bir daha gün yüzü görmemesini ferman buyurmuş. (...) Askerler Bursa'da Şehzade Mustafa'nın ailesinin konulduğu haneye zorbalık ederek girmişler ve Belkıs Hatun'un tevkif edilceğini tebliğ etmişler. O vakit Mahidevran Haseki askere karşı gelip "Devletlü Hükümdarınız, oğullarımı aldı, torunlarımı aldı, karındaşımı aldı, şimdi de biçare kalan hemşire mi mi almak ister" demişse de aman dinlemeyen Yeniçeri Belkıs Hatun'u kolundan tutup götürmüş. Lakin Belkıs Hatun bir damla göz yaşı dökmemiş, dönüp ablaları ve yeğenlerine "Ardımda dik durun, ölüme de gitsem dik durun, eğilmeyin, biz Pşı İdar'ın kanını taşıyoruz, Allah muinimiz olsun" demiş ve dik başla, eğilip bükülmeden ve kimseye feryad etmeden mahkumiyetine yürümüş. (...) Tam 7 sene esaret için de geçiren Belkıs Hatun tek bir defa dahi feryad etmediği, her daim şehid edilen yeğenleri, ağabeyisi ve matem tutan ablaları için dua ettiğini büyüklerimiz bize anlatmışlardır. (...) Hakiki mertlik ve hakşinaslık gösteren Belkıs Hatun'un yaşadıklarını şimdi tahayyül etmek ne mümkün. Senelerce bir ufak zindan'da gün yüzü görmeden harap olmak ne büyük bir felakettir. Muhakkak Sultan Süleyman'ın arzu ettiği de bu olmuştur, zira Belkıs Hatun'u idam ettirse idi, o vakit biçare kadın bu cihan'ın acı ve kederinden kurtulmuş olacaktı. Fakat Padişah'ın istediği Belkıs Hatun'un, söz de işlediği kabahatin bedelini son nefesine dek acı ile ödemesi idi. Binaenaleyh Belkıs Hatun 60 yaşını aşmış halde zindanında hakkın rahmetine kavuştu. Vefatından evvel kendisine acıyan bir Zindan müffettişi Sultan Süleyman'a bir mektup gönderip biçare kadın'ın hali pek vahim olduğunu ve Belkıs Hatun'un dünya gözü ile hemşirelerini görmek istediğini ve bunun müsade edilmesinin mümkün olup olmadığını sual etmiş. Padişah da Belkıs Hatun'un katii suretle kimseyi görmesine müsade etmediğini ve ancak vefatı vukuu bulduğunda hemşirelerine haber verilmesini buyurmuş. Bilahare Belkıs Hatun miladi 1560 senesin de vefat etmiş ve derhal hemşirelerine haber gönderilmiş. Müteveffiye şimdi Saraylılar Türbesi olarak bilinen Türbe de medfundur. Akile Hatun'da bilahare vefat ettiğin de Belkıs Hatun'un yanına defn edilmiştir.


Mahidevran Haseki'nin Çocukları

Sultan Süleyman'ın ilk eşi ne Gülfem Hatun'dur ne de ismi bilinmeyip de merhum Yılmaz Öztuna'nın falan filan manasına gelen Fülane dediği Hatun'dur. Kanuni'nin ilk eşi Mahidevran'dır ve 1512 senesi'nin Şubat ayında Kırım'da evlenmişlerdir. Aslında 1514 yılında Manisa'da evlendikleri zannediliyordu, bu fikire sebep Şehzade Mustafa'nın 1515 yılında Manisa'da doğduğundandır. Ama bunun doğru olmadığı belgeler sayesin de kanıtlandı. Sultan Süleyman'ın ilk çocuğu ve oğlu Şehzade Mahmut 1512 senesin de dünyaya gelmiştir ve bu şehzade'nin annesi Mahidevran Haseki'dir. Dolayısıyla Mahidevran'ın da Sultan Süleyman'ın ilk eşi olduğu bu tarihlerden anlaşılıyor. Sultan Süleyman Şubat 1512 de Mahidevran'la evlendiğin de eşi'nin kısa sürede hamile kaldığına göre Şehzade Mahmut büyük bir ihtimalle Kasım 1512 de dünyaya gelmiş olması lazım.

Şehzade Mahmut'tan sonra 1515 de Şehzade Mustafa dünyaya gelmiştir. Sonra Şehzade Ahmet 1517 veya 1518. Sonra Fatma Sultan 1521 de ve nihayet 1525 de de Raziye Sultan. Böylece Mahidevran Haseki toplam 5 çocuk dünyaya getirmiş oluyor.

Yanlız Şehzade Ahmet konusuna daha detaylı bakmak lazım: Kanuni Sultan Süleyman dönemin de iki tane Şehzade Ahmet var: İlki Kanuni'nin oğlu Şehzade Ahmet ve diğeri de Şehzade Mustafa'nın oğlu Şehzade Ahmet'tir.
Şehzade Mustafa'nın oğlu Ahmet Konya'da vefat etmiş. Ölüm tarihine gelince tahminen 1552 yılında vefat etmiş. Fakat burda bir hata yapıldığını düşünüyorum, çünkü Şehzade Mustafa'nın kardeşi Şehzade Ahmet de aynı tarihleri de öldüğüne göre bu iki Şehzade'nin ölüm tarihleri karıştırılmış. Fransız tarihci Andre Clot'a göre Kanuni'nin oğlu Şehzade Ahmet ağabeyi Şehzade Mustafa'nın katlinden kısa süre sonra aynı şekilde öldürülmüştür. Buna sebep ise, Şehzade Ahmet'in ağabeyinin intikamını almak isteyip isyan edeceği yönündedir ve hatta güya ağabeyisi ile işbirliği yapıp Devlet'e ihanet ettiği iftiraları yüzündendir. Maalesef bu iki Şehzade'nin katlinden sonra Şehzade Mustafa'nın neslinin yok edilmesi için çocuk yaşta bulunan iki oğulları'da katledilmiştir. Buna göre Şehzade Mustafa'nın oğulları Şehzade Ahmet ve Şehzade Mehmet 1553 yılında öldürülmüşlerdir. Ayrıca Kanuni'nin en son evladı olan Şehzade Orhan niçin Bursa'da Şehzade Mustafa'nın türbesinde medfun? Burda bir hata yapıldığını düşünüyorum. Şehzade Orhan, Şehzade Mustafa'nın oğlu Şehzade Ahmet olabilir. Kayıtlarda yanlışlık yapıldığını düşünüyorum, çünkü Kanuni İstanbul'da otururken niçin oğlunu Bursa'ya defn ettirsin? Hem Orhan'ın annesi kim? Kanuni'nin Hürrem'den sonra bir evlad sahibi olduğu pek inandırıcı değil. Üstelik isyan ettiğine hüküm verdiği oğlu'nun türbesine neden başka bir çocuğunu defn ettirsin? Pek mantıklı değil.
Bana göre Şehzade Mustafa Türbesin de yatan Şehzade Orhan büyük bir ihtimalle Şehzade Mustafa'nın oğludur ve hatta Şehzade Ahmet'in de oğlu olabilir.


Mittwoch, 30. April 2014

Hürrem Haseki'nin Vefatı

Merhume büyük halam'in ezeli rakibesi Hürrem Haseki 17 Nisan 1558 tarihin de vefat etmiştir. Osmanlı tarihin de ki rolü çok büyük ve önemlidir ama bu Hasekiyi esas ünlü yapan Sultan Süleyman'ın ta kendisidir. Sultan Süleyman istemeseydi Hürrem Haseki asla bu derece güçlü olamazdı. Zaten ne olduysa Padişahın ona sağladığı imtiyazlardan oldu. Keza Şehzade Mustafa ve İbrahim Paşa'da bu kederli olaylar zincirinin bir kurbanı olmadılar mı! Aslında Hürrem Haseki'yi fazla büyütmemek lazım, çünkü o Osmanlı tarihin de ki ilk'lere imza atmadıki! Mesela Sultan Süleyman'la olan nikahı niçin olay yaratan bir konudur. Sultan Süleyman, Hürrem'den önceki eşlerine de nikah kıymıştı. Bu durumda Hürrem'i nikahlaması gayet normal değilmi, ayrıca Sultan Süleyman'dan önceki Padişah'larda kadınlarıyla nikahlılardı. Keza Hürrem'in Padişahla nikahlanması özel ve abartılacak bir olay değildir. Bundan başka Hükümdar'ın meşru eşi Hürrem'di demekte bu yüzden katiyyen doğru değildir! Hürrem meşru idi de Mahidevran ve Gülfem neydi! Şimdi bazıları onlar Cariye'ydi diyebilir, ama tam aksine Sultan Süleyman'ın tek veya ilk Cariye eşi Hürrem'di. İşte bu yüzden Hürrem'in yükselişi olağan üstü bir olay oldu.

Mahidevran bir Prens'in kızıydı, Padişah eşi olup makam ve kudret sahibi olması gayet doğaldı. Aynı şekil de Gülfem de Arnavut beyinin kızıydı. Bu iki kadın'ın güçlenmesin de şaşırılacak bir durum yoktur. Fakat Hürrem'in, yani alelade bir Cariye'nin fevkalade kuvvetlenmesi pek de alışılmış birşey değildi. Bu yüzden de herkes Hürrem'i konuşur olmuştu. Hürrem'in koskoca Mahidevran'ın yerini alıp Hükümdar'ın da nikahlı eşi olması hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir olaydı. Bütün bunların gerçekleşmesi de cümle alemin ağzını açık bıraktı.

Mahidevran imtiyazlı olmaya çocukluğundan buyana alışkındı. Hizmetkarları, maiyeti vardı. Emir verir ama asla emir almazdı. Fakat Hürrem en alt kıdemden tepeye yükseldi. Böyle bir yükselişin gerçekleşmesi için yanlızca fiziki güzellik yetmez, akıl ve kabiliyet lazım. Hürrem Haseki çok kurnaz ve akıllı bir kadındı. Kimi nasıl kullanacağını gayet iyi biliyordu. Mahidevran ise bu tür akıl oyunlarına hayatında pek ihtiyacı olmamıştı, o zaten zirvedeydi, makam bakımından artık sadece Valide Sultan olabilirdi. Herkese hoş görüşlü ve nazikti, illa birilerini kendine bağlamak için entrikalar üretmiyordu. İşte bu yüzden de zamanla Saraydaki hakimiyetini Hürrem'e kaptırdı. Mahidevran asaletine, konumuna, kişiliğine ve hoş görüşüne emindi, Saraylıların her zaman için arkasında duracağını zannediyordu. Hürrem ise kendini geliştirip Politik davranıyordu, nihayetin de entrikalarıyla başarılı da oldu. Mahidevran'ı tahtından devirdi ve ölümüne dek bu tahtın sahibi kaldı.

Hürrem Haseki'nin ölümünü Mahidevran çok geçmeden duydu. Zaten Büyük Haseki'nin vefatı her yerde ilan ettiriliyordu. Acaba rakibesinin öldüğünü öğrendiğin de ne hisseti, ne düşündü ve ne dedi? Dedemin notlarında bu konu hakkında fazla birşey yazmıyor, yanlızca şu satırları kaydetmiş:

(...) Hürrem'in vefat ettiğini pek fazla sürmeden Mahidevran Haseki'ye söylemişler. Haberi getiren Abide Hatun'a 'Bu cihanda saltanat sürüp, yüzüme gülüyordu, diğer alem de hesap verirken de gülecekmidir' demiş (...) 

Montag, 28. April 2014

Raziye Sultan

Sultan Süleyman'ın meşhur kızı Mihrimah Sultan'dan hariç başka kızları varmıydı? Evet vardı! Fatma ve Raziye Sultanlar vardı. Her ikisi de Mahidevran Haseki'den dünyaya gelmişlerdi. Büyüğü Fatma küçüğü ise Raziye Sultan'dır, lakin her ikiside Şehzade Mustafa'dan yaşca küçüklerdir. Fatma Sultan 1521 doğumlu iken Raziye Sultan 1525 doğumludur. Rahmetli dedemin bu iki Sultan hakkındaki notlarını buraya ekliyorum:

(...) Yahya Efendi Dergahı haziresin de medfun Raziye Sultan, Mahidevran Haseki'nin en son evladıdır. Raziye Sultan'dan evvel dünyaya getirdiği Fatma Sultan ise bu sonuncu'dan beş yaş büyüktür. Esasında Fatma Sultan, Mahidevran Haseki'nin Saray'daki nüfuzu'nun hitamı sırasında dünyaya gelmiştir. Neben bu sebepten Raziye Sultan'ın tevellüdü bir nevi kaza olarak kabul etmek kabildir. Zira Sulten Süleyman 1522 senesinden itibaren Baş Hasekisinden bütün bütün yüz çevirmiş ve gözdesi Hürrem'i baş tacı eylemişti. Lakin 1524 senesin de Mahidevran'ın Haremin bahcesinde güzel esvablara bürünmüş halde hemşireleri ile gezinirken Padişahın tekrar nazarı dikkatini celb etmiş. Derhal huzuru şahaneye davet edilerek Hükümdarın karşısına çıkartılmış. Mahidevran bu pek tuhaf hadiseyi anlamadığından Padişaha 'Efendimiz, bir kusurumu görmüş olacaklar ki hakiki zevcelerini huzurlarına celb ettiler' demiş. Sultan Süleyman bu iğneli cümleye evvela pek bozulmuş fakat 'Haremi mi ancak kusuru olduğu vakit mi huzuruma davet ediyorum' diye cevap vermiş. Mahidevran Haseki de eline geçen bu fırsatı iyi değerlendirmek için: 'Aman Efendimiz, biz zevcenizi ne baharımızda, ne yazımızda celb eylemediğinizden, muhakkak bir kusurumuz sebebiyle güzel çehrenizi görmeğe bizi layık gördüğünüze hüküm vermiştim'. Bu cevaptan Sultan Süleyman pek hoşlanmış olacakki o günü zevcesiyle beraber geçirmiş ve ileriki haftalarda'da Mahidevran'ı pek çok defa huzuruna celb ettirmiş. Bu hadiseden bir sene sonrada Raziye Sultan dünyaya gelmiştir. Tabii bu durumdan Hürrem pek hiddetlenmiştir ve bir yolunu bulup Padişah'ı tekrar kendine bağlamayı başarmıştır. Keza Şehzade Bayezid de Raziye Sultan'dan yanlızca üç ay sonra dünyaya gelmiştir.(...) Raziye Sultan'a dedesi Haydar Mirza, Çerkes diyarından hediye olarak 10 çerkes asilzade kızı ve 20 köle göndermiştir. Gönderilen bu 10 asilzade kızlarından Cihanşah Hatun bilahare Şehzade Bayezid'in zevcesi ve ilk üç şehzadesinin annesi olmuştur. Çerkes beylerinden Arslanbek kızı Cihanşah Hatun zevci'nin ve evladlarının katlinden sonra Bursa'ya menfii edilmiş ve 'Hakikatli Validem' dediği Mahidevran Haseki'nin yanına iltica etmiştir.(...) Raziye Sultan'ın tasfiri için her daim uzun boylu, uzun kestane renkli saçlı, ela gözlü ve beyaz parlak tenli derlerdi. Ablası Mihrimah Sultan'dan kat kat güzel olduğu dillere destan olmuştur. 'Tasasız' lakabı ise tarihin pek büyük bir hatasıdır. Ağabeyi Şehzade Mustafa'nın idamın'dan sonra annesiyle beraber gönderildiği Bursa'da gam ve keder için de Bursa ahalisinin lakırdısına maruz kalmıştır. İzdivacı kabul etmediğinden hakkında türlü dedikodular çıkmış ve kadınlar 'Erkek derdi çekmiyor, bir karındaş matemi tutuyor, ne tasası ola ki' lakırdısı çıkmış. O tarihten itibaren biçare Padişah kızının lakabı Tasasız Sultan olarak kalmış. (...) Raziye Sultan, tamamiyle annesnin taifesine benzediğinden, Mihrimah Sultan hemşiresinden için 'Çerkes'in kuyruğu'  dediği duyulmuştur. Kıskançlıktan bu lakırdıyı eden Mihrimah'ın niyeti yegane iğnelemekten maada birşey değildir. Raziye Sultan'da Mihrimah'dan için 'Rus'un kızı' deyip güldüğü görülmüştür. Şehzade Mustafa'nın idamından sonrada Mihrimah'a 'Rus'dan Sultan olmaz, sen yegane Kiev Sarayına yaraşırsın' dediği tarihe geçmiştir (...).

Mittwoch, 23. April 2014

Mahidevran Haseki, Sultan Süleyman'ı ve Hürrem Haseki'yi bir daha gördümü?

Malum olduğu gibi Şehzade Mustafa'nın Konya Ereğlisin de ki katlinden sonra ailesi Bursa'ya sürgüne gönderildi. Mahidevran Haseki Ekim 1553 tarihinden itibaren son nefesini verinceye dek Bursa'dan hiç ayrılmadı. Zaten ayrılmasıda mümkün değildi, çünkü Bursa'dan çıkması için Padişah'ın müsaadesi gerekliydi ve bu müsaade asla verilmedi. Bütün servetini oğlu'nun türbesi için harcamıştı ve maaşı'da kesildiğinden bir kuru ekmeğe muhtaç halde yaşıyordu.

Mahidevran Haseki ne Sultan Süleyman'ı ne de Hürrem Haseki'yi oğlu'nun katlinden sonra bir daha görmedi. Sultan Süleyman Bursa'ya en azından oğlu'nun türbesini ziyaret etmek için bile gelmedi. Hürrem Haseki ezeli rakibesi olan Mahidevran'la tekrar karşılaşmayı zaten istemiyordu, özellikle Şehzade Mustafa'nın öldürülmesinden sonra bu olacak birşey değildi.

Bugün ismi malum dizi de Sultan Süleyman'la Hürrem Haseki'nin Bursa'da Mahidevran Haseki ile karşılaştıkları gösterildi. Fakat hiç bir zaman böyle birşey olmadı. Evet, Sultan Süleyman sevgilisi Hürrem'le beraber Bursa'ya gezmeye gitmişlerdi, ama bu seyahat Şehzade Mustafa'nın katlinden 9 sene önce olmuştu. 1544 senesi'nin yazında Padişah Süleyman en gözde eşi Hürrem Haseki ile beraber Bursa'da 40 gün kalmışlardır. O tarihler de Şehzade Mustafa Amasya Sancak-Beyi olup annesi ve ailesiyle beraber Amasya Sarayında oturuyordu.

Mahidevran Haseki hiçbir zaman ne Sultan Süleyman'a ne de Hürrem Haseki'ye hakkını helal etmedi! Düşünün bir, siz hiç kendi evladınızın canına kıyanları afvedebilirmiydiniz? Saray'da senelerce Hürrem Haseki yüzünden türlü hakaretlere maruz kalan Mahidevran Haseki özellikle oğlunun katlinden sonra rakibesine hakkını helal etmesi hiç mümkün olabilir mi. Biraz mantıklı olalım. Bu saçma hikayelere inananlarda gene olacaktır, çok yazık.

Hürrem'e rusca ninni söyletip, merhum halam'a sevgili ana dilinde bir Çerkes Ağıtını çok gören Dizi Yapımcılarını kınıyorum!
  

Montag, 31. März 2014

Yavuz Sultan Selim'in Hareminde Bir Olay

Bugünlerde rahmetli dedem Celal Bey'in notlarından başımı kaldıramıyorum, çünkü o kadar çok değerli bilgiler varki anlatmakla bitmez. Aslında bu notların kesinlikle yayımlanması lazım, bu yüzden bazı bölümlerini burada ilgilenenlerle paylaşmak istiyorum.

Notlarda anlatılan ve Yavuz Sultan Selim'in Haremin de geçen enteresan bir olayı buraya ekliyorum:

(...) Hafza Sultan'ın dairesinde hizmet gören ve babasının Sarayından beraberinde getirdiği Felek Hatun, vakti zamanında pek güzelmiş ve Güranizade ile nikahı dahi mevzu bahis olmuş. Fakat Felek Hatun efendisi Hafza Sultan'ın yanından ayrılmak istemediğinden istikbali pek parlak olan Güranizade'yi kabul etmemiş. Nihayet bir gün Yavuz Selim zevcesini ziyarete dairesine gelmiş ve Felek Hatun'a tesadüf etmiş. Padişah derhal Felek Hatun'u huzuruna celb ederek yanında oturan zevcesi Hafza Hatun'a 'Memleketlini bizim Paşa'ya verelim' demiş. Hafza Sultan'da bir el işareti ile Felek Hatun'a konuşmasını buyurmuş. Müsade alan Felek Hatun'da başı eğik ve el pençe divan halde 'Şevketlü Efendimiz, kulunuzun muradı efendimize hizmet etmekdir, maada bir arzum yoktur' diye cevap vermiş. Yavuz Selim kızın cevabından pek hoşlanmış ve aradan bir süre sonra Has Odaya alıp Hazinderlarına dahil etmiş. Felek Hatun bu tayin hasebi ile efendisi Hafza Sultan'la arasının açılmasından korkmuş. Doğrudan Hafza Sultan'ın yanına gidip ayaklarına kapanıp 'Efendim, kulunuz Felek'i azad ediniz, sizin müteessir olmanıza sebep olmak istemem' demiş. Hafza Sultan'da nedimesini ayağa kaldırıp kucaklamış ve 'Müteessir olma, senin bir günahın yoktur, Efendimize söylerim, Bahçesaray'a dönebilirsin' demiş.(...) Hafza Sultan bilahare Valide Sultan oluncada vefakar nedimesini tekrar İstanbul'a getirtip Baş Kalfası yapmıştır.

Sonntag, 30. März 2014

Şehzade Mustafa'nın Son Eşi

Şehzade Mustafa'nın şimdiye dek ismi bilinmeyen son eşi'nin merhum fransız tarihci Andre Clot'un mektubu sayesinde öğrendim. Bu hanımın ismi Futuha-Begim olup Kırım'da Giray Hanedanından Mahmut Giray'in kızı olarak 1530 senesin de dünyaya gelmiş. Şehzade Mustafa ile 1545 senesin de evlenmiştir. Futuha-Begim Hatun, 1546'da Şehzade Mehmet'i ve 1550 senesinde de Şah Sultan'ı dünyaya getirmiştir.

İsmi malum dizi de Şehzade Mehmet'in annesi'nin Barbaros Hayrettin Paşa'nın kızı Mihrünnisa Hatun olduğu gösterildi. Fakat bu doğru değildir! Aynı şekilde dizi de Şehzade Mustafa'nın bir kızı varmış gibi gösteriliyor, buda doğru değil! Şehzade Mustafa'nın iki kızı vardı: büyüğü Nuricihan Hatun'dan dünyaya gelen Nergizşah Sultan, küçüğü de Futuha-Begim'den dünyaya gelen Şah Sultan'dır.

Şah Sultan babası katledildiğinde henüz 3 yaşında bir çocuktu ve hayatı'nın büyük bir kısmını Bursa'da sürgünde geçirdi. Sultan Süleyman ölümünden bir sene önce, yani 1565 yılında Şah Sultan'ı Damad Abdülkerim Ağa ile evlendirdi.

Futuha-Begim Hatun ikinci evliliğini 1555'den sonra Pertev Paşa ile yaptığı bilinir. Şah Sultan 1565 senesinde evlendirilidiğine göre Futuha-Begim Hatun'da o tarihlerde Pertev Paşa'yla evlenmiş olması lazım. Zaten Pertev Paşa'da  28.6.1565 tarihin de 2.Vezir olmuş, bu rütbe tevcihine istinaden dul bir Hanedan Geliniyle evlendirilmesi bir nevi  özel bir Padişah hediyesi gibi görülebilir. Genelde Padişahlar
devlet adamlarını mükafatlandırmak için kızkardeşleriyle, yeğenleriyle, eski Gözdeleriyle ve Saraylılarıyla evlendiriyorlardı. İşte Futuha-Begim Hatun'un Pertev Paşayla evlendirilmesi de bu sebeptendi. Buna göre Futuha-Begim Hatun 35 yaşında ikinci evliliğini yapmıştır.

Pertev Paşa, Futuha-Begim Hatun'la evlendiğin de yaklaşık 45 (belki daha büyük) yaşında bir devlet adamıydı. Futuha-Begim Hatun'dan önceki eşi de Hanedan'dan olup Yavuz Sultan Selim'in kızlarından birinin kızı olan bir Hanımsultan'dı ve bu prensesten Ahmet Efendi adında bir oğlu olmuştu. Ahmet Efendi ise babasından önce ölmüştür. Pertev Paşa'nın ilk eşi Hanımsultan ise 1565'den önce vefat etmiştir.

Pertev Paşa 1572 yılında vefat etmiştir ve Eyüp'te kendi Türbesin de medfundur. Futuha-Begim Hatun'da ikinci eşi'nin Türbesin de yatmaktadır.

Pertev Paşa'nın çocukları:

1.Ahmet Efendi (Hanımsultan'dan dünyaya gelmişti. Ahmet Efendi'nin kızı Ayşe Hatun, Sultan II. Osman'la evlenmiştir)

2.Mahmut Efendi (Futuha-Begim Hatun'dan dünyaya gelmiş olabilir)

3.Mustafa Efendi (Futuha-Begim Hatun'dan dünyaya gelmiş olabilir)

4.Mehmet Efendi (Futuha-begim Hatun'dan dünyaya gelmiş olabilir)

5.Safiye Hatun

6.Hatice Hatun (Futuha-Begim Hatun'dan dünyaya gelmiş olabilir)

Bir düzeltme yaptım: Pertev Paşa'nın Sultan II. Osman'la evlenen torunu Akile Hatun değil Ayşe Hatun'muş.

Pertev Paşa'nın torunu Ayşe Hatun, Ocak 1622 tarihin de Sultan II. Osman ile evlenmiştir. Sultan II. Osman'ın annesi Mahfiruz Valide Sultan'da Mahidevran Haseki'nin yeğenidir. Acba Pertev Paşa'da Çerkes'miydi? Veya Kırımlı'mıydı?

Freitag, 28. März 2014

Mahidevran Haseki ve Hürrem Haseki'nin Kavgası

Mahidevran Haseki'nin Hürrem Haseki'yi meşhur dövme olayını rahmetli dedemin notlarında şöyle anlatılıyor:

(...) Ananevi tertibat mucibince Harem'e giren Alexandra Lisowskaya, sıkı bir terbiyeden sonra Harem Sofhasına çıkma müsaadesi almış. Zaten pek dilber olan bu rus kızı, uzun örülmüş kızıl saçları ve güzel mavi gözleriyle Padişahın nazarı dikkatini celb etmiş. Derhal hususi daireye alınan rus kızı burada artık bütün bütün Hükümdarın kalbini fethetmiş ve Gözdelik makamına yükselmiştir. Sultan Süleyman kızın saçına ve parlak yüzüne istinaden Hürrem ismini tesmiye etmiştir. (...) Mahidevran Haseki zevci'nin üstüne bir Cariye getirmesine pek hiddetlenmiş ve kayınvalidesi Hafza Sultan'ın huzuruna çıkıp: 'Bize hak reva görülen bumudur, Efendimizin alelade bir Cariye'yi bize tercih etmesini hangi kadın kabul eder' diye şikayet ediyor. Hafza Sultan ise gelinini susturup 'Padişahın iradesini hiç kimse sorgu sual edemez, sen bile' diyor. (...) Nihayet bir gün Mahidevran Haseki, Harem'in büyük Salonun'da Hürrem Haseki'ye tesadüf eder. Rus kızı oturmuş başka harem kızlarıyla gülerek sohbet ediyor. Mahidevran Haseki bu Cariye'nin mağrur hallerine zaten haftalardır fevkalade hiddetlendiğinden artık kendisine hakim olamayarak Hürrem'in üzerine yürüyüp 'Rezil! Seni satılmış et parçası kadın! Demek benim yerimi almak istiyorsun, benimle yarışabileceğini mi zannediyorsun! Seni o geldiğin rus cehennemine geri göndereceğim' diye bağırıyor. Kızın saçından tutduğu gibi yere fırlatıyor ve üzerine çullanıp tokatlayarak bir güzel tartaklıyor.  


Sayın Talha Uğurluel'e Açık Mektup

Sayın Talha Uğurluel,

Öteki Gündem isimli TV Programın'da büyük halam Mahidevran Haseki'den için Köle Kadın dediniz. Biz Temrukoğlu ve Çerkasski ailesi olarak sizi kınıyoruz. Hürrem Haseki'den için bu terimin kullanılması uygun olabilir ama halamız Mahidevran Haseki için kullanılması doğru değildir.

Mahidevran Haseki satılmış bir Köle değildir!!! Biz ailece bu sayfada kaç tane Belge yayımladık ve halamızın bir Köle olmadığını bu Belgeler sayesinde kanıtladık.

Lütfen söylediklerinize çok dikkat ediniz, orda bahsettiğiniz insanların aileleri hala devam ediyor. Hiç mi düşünmüyorsunuz, kendi halanızdan, kız kardeşinizden için Kadın Köle denilse siz nasıl bir tepki gösterirdiniz? Yanlızca sizin için değil, diğer hiç düşünmeden ithamlarda bulunanlar için de söylüyorum!

Türkiye de 2 Milyon kadar Çerkes yaşıyor. Halam Mahidevran Haseki'den için Köle dediğiniz de bu insanlarada hakaret etmiş olduğunuzu sakın unutmayın lütfen.

Donnerstag, 27. März 2014

Çerkasski Hanedanı'nın Kadersiz Prensesleri

Çerkasski Hanedanı'nın kadersiz prensesi birtek Mahidevran Haseki değildir, gene aynı Hanedan'dan olan başka prenseslerin de akıbeti çok acıklı olmuştur. Mahidevran Haseki'nin hayatta bulunduğu sırada erkek kardeşi Prens Temruk İdaroviç'şn kızı Prenses Goşeney, Korkunç lakabıyla tarihe geçen Çar IV. Ivan'la 1561 de evlendirilmişti. Prenses Goşeney, rus çarıyla evlenmesinden sonra zorunlu olarak Hristiyanlığı kabul etmişti ve vaftiz edilip Maria ismini almıştı. Artık Çariçe Maria Temrukovna olarak anılıyordu. Biçare prenses, Korkunç İvan'a bir erkek evlat dünyaya getirmesine rağmen Rus Sarayı tarafından sevilmiyordu. Rus Asilzadeleri kendisine karşı türlü entrikalar kuruyor ve Çerkes Prensesini yok etmek için uğraşıyorlardı. Prenses'in oğlu Veliaht ilan edilen Prens Vasili henüz bebekken entrikalıcar tarafından 1563 senesin de Sarayın Havuzunda boğduruldu. Çocuğun öldürülmesinden sonra'da Maria Temrukovna 1569 yılında zehirletilerek katledildi. Söylendiğine göre Korkunç İvan bütün eşleri arasında en çok bu Çerkes Prensesini sevmiş ve onun öldürülmesine çok üzülmüştür.

Mahidevran Haseki'nin öz be öz yeğeni olan Maria Temrukovna maalesef Politikaya kurban edilmiş biçare Çerkasski Prenseslerinden biriydi. Aynı şekilde Mahidevran Haseki de Politika için Osmanlı Sarayına verilmişti. Mahidevran Haseki'nin en büyük ablası Şahıdevran Hatun ise gene siyasi iletişim için Karagöz Ahmet Paşayla evlendirilmiş ve eşinin 1511 yılındakş Şahkulu İsyanında öldürülmesinden sonra genç yaşında dul kalmıştı. Mahidevran Haseki'nin diğer iki kız kardeşi olan Akile ve Belkıs Hatunlarda hiç evlenmemişlerdi. Belkıs Hatun'un kaderi de kardeşleri gibi çok acı olup son yıllarını Ev-Hapsi içinde geçirmişti. Yeğeni Şehzade Mustafa'nın katledilmesinden sonra Sultan Süleyman'a yazdığı mektup yüzünden 7 sene hapis hayatı yaşayıp bir kuru ekmeğe muhtaç halde 1560 senesin de vefat etti.

Bu kadar acı olaylar yaşayan Çerkasski Hanedanı herşeye rağmen Osmanlı Sarayı ile iletişimi bitirmemiş, bilakis ileriki dönemlerde gene Saraya kız vermiştir. Mahidevran Haseki'nin ağabeyi Mustafa Paşa'nın kızı Servazat Hatun, Sultan II. Selim'in ölümünden sonra 1575 yılında yaklaşık 50 yaşındayken Saray'ın Baş Hazinedar olarak tayin edilmiş ve hayatının sonuna kadar bu makama sahip olmuştur. Servazat Hatun'un Osmanlı Sarayında Baş Hazinedar olmasını rahmetli dedem notlarında şöyle yazıyor:

(...) Artık Sarı Selim de hakkın rahmetine kavuşunca Nurbanu Haseki, Valide Sultan olmuştur. Bu kadın fevkalade malumatlı olup devrin en mühim ailelerinden biri olan Baffo'lardandı. Baffo ailesi hem Asilzade olup hem de Venedik'in en kudretli Hanedanlarından biri idi. Neden bu sebepten Nurbanu Valide Sultan'da zevci'nin saltanatı müddetince ve bilahare oğlu'nun iktidarında ailesinin kudretine kudret katmış Venedik'in hayrı için çalışmıştır. Yanlız bunlarla'da kalmayıp yeğeni Sofıa Baffo'yu (namı diğer Safiye Sultan) İstanbul'a getirtip oğlu III. Murat'a nikahlatmıştır. Bu suretle ileri ki devirler için de ailesinin Saray'da ki hakimiyetinin devamını sağlamıştı. Fakat III. Murat, zevcesi Safiye Haseki'nin Harem de ki kıskançlık sahnelerinden pek muzdarip halde kendisine maada bir Hatun'un takdim edilmesini buyurmuştu. Nurbanu Sultan ise, genç devrin de şahit olduğu nahoş hadiseler sebebiyle evladının çok eşliliğini pek tasvip etmediğinden uzun süre buna mani olmak için pek uğraşmıştı. Fakat Hanedan'ın bekası için oğluna evvela dört kadın'a kadar müsade etmiştir. Nurbanu Sultan gelinleri'nin kendisi gibi Asilzade ailelerine mensup olmalarına bilhassa dikkat etmiştir. Bu sebepten 1575 senesin de Eflak Beyi Mircea III. Ciobanul'un kızını oğluna nikahlatmıştır. Nihayet Nurbanu Sultan 1683 senesin de vefat edince III. Murat'ta artık maada kadınlar almaya başlamıştı. Annesi'nin Valide Sultanlık devrin de Harem de bulunan kızların çoğunluğu İtalyan olduklarından III. Murat artık başka milletlerden olan kızların Saraya kabulünü buyurmuştur. Bu tarihten itibaren büyük babası Sultan Süleyman devrin de olduğu gibi Kafkasya, Kırım, Ukrayna ve Rusya'dan kızlar getirilmeye başlanmıştır. (...) Tiryaki Hasan Paşa'nın himmetiyle Saray'a Çerkes'lerin prenslerinden Pşeapşoko'nun kızı Rohan Hatun getirilmiş ve III. Murat bu kızdan fevkalade mest olmuş kendisine Şemsi Ruhsar ismini tesmiye etmiştir. Şemsi Ruhsar Haseki, padişah zevcesi olmasından sonra Saray'da pek güzel gün görmemiş ve Baş Haseki olan Safiye Sultan'dan pek çekmiştir. Şemsi Ruhsar Haseki Saray'a telli duvaklı gelin geldiğinden Safiye Sultan kendisine pek kin beslemiştir. Kendi düğünü nispeten pek sade vuku bulduğundan ve zevci'nin bu denli kumasına bağlanması artık kin ve nefretini ziyadeleşmiştir. Şemsi Ruhsar Haseki Çeyizine dahil olan 20 Nedimesi olmasına rağmen Saray'da pek yanlız ve biçare kaldığından III. Murat'tan Çerkasski Hanedan'ından olan Servazat Hatun'u yanına almasına müsade edilmesini rica etmiştir. Servazat Hatun babasının katledilmesinden sonra halası Mahidevran Haseki'nin yanına Bursa'ya gitmiş ve Mahidevran Haseki'nin de vefatından sonrada Bursa'dan ayrılmamıştı. Derhal padişah emriyle İstanbul'a Saraya getirilip Şemsi Ruhsar Haseki'nin maiyetine dahil edilmiştir. Servazat Hatun pek malumatlı ve gün görmüş muhterem bir hatun olduğundan, Şemsi Ruhsar Haseki'ye yol göstermiş ve Saray'da ki makamını muhafaza etmesini mümkün kılmıştır. (...) Sultan III. Murat 1595 senesinde vefat edince Safiye Sultan'ın oğlu III. Mehmet namıyle padişah olmuştur. Safiye Sultan derhal diğer kumalarını Eski Saray'a göndermiştir. Fakat III. Mehmet cici annesi Şemsi Ruhsar Hasekiyle pek iyi geçindiğinden Eski Saraya gönderilmesine müsade etmemiştir. Bu suretle Şemsi Ruhsar Haseki ve maiyeti Saray'da kalmışlardır. Safiye Sultan buna pek hiddetlenmesine rağmen Şemsi Ruhsar Haseki'nin devlet işlerine karışmadığından ve erkek evladıda olmadığından onunla uğraşmayı bırakmıştır. Lakin Servazat Hatun Saray'da tekrar Çerkeslerin kuvvetlenmesi için III. Mehmet'in haremini Kafkas milletinden teşkil etmek için çalışmıştır. Bu şekilde Abaza diyarından Akuc Bey'in kızı Altunşah Hatun'u getirtmiş ve III. Mehmet'le evlendirmeye muvaffak olmuştur. Altunşah Hatun padişah zevcesi olmasından sonra kendisine Alime ismi tesmiye edilmiştir. Alime Haseki'den bilahare padişah olan I. Mustafa dünyaya gelmiştir. Servazat Hatun aynı anda'da Alime Haseki'nin hemşiresini de kendi yeğeniyle evlendirmiştir. Safiye Sultan oğlunun ilk iki zevcesini kendi seçmişse de III. Mehmet'in son iki zevcesini Servazat Hatun Saraya getirtmiştir. Neden bu sebepten Çerkes olan Handan Haseki de gene Servazat Hatun'un himmetiyle Padişah zevcesi olmuştur. Handan Haseki'nin oğlu I. Ahmet 1603 tarihin de padişah olunca'da Servazat Hatun'u Sarayın Baş Hazinedarı yaptı. Bu suretle Servazat Hatun ailesinin intikamını almıştı ve Osmanlı Sarayında tekrar Kafkas milletinin kudretlenmesini mümkün etmişti. (...)

(...) Handan Valide Sultan, Servazat Hatun'un yeğeni Hatice Hatun'u oğlu I. Ahmet'le evlendirmiştir. Padişah eşi olan Hatice Hatun'a Mahfiruz ismi verilmiştir. Mahfiruz Haseki bir süre Sultan I. Ahmet'in tek eşi kalmayı başarmış, fakat Safiye Sultan'ın entrikası sayesinde saray'a çerkes olmayan Kösem Hatun alınıp Sultan I. Ahmet'e takdim edilmiştir. Padişah bu kadından pek hoşlandığından kısa sürede Gözdesi olup pek çok evlat dünyaya getirmiştir. Evlatlarından aldığı kuvvetle de Saray'da pek nüfuz sahibi olmuştur. Handan Valide Sultan artık kayınvalidesi Safiye Sultan'ın gölgesinden çıkıp kendi hükümranlığını sürebilmek için de türlü dedikoduyla Safiye Sultan'ı Eski Saray'a defetmeyi başarmıştır. O tarihler de Saray'a Abaza beyi Akuc Bey'in soyundan Melek mahlasıyla meşhur Ahmet Paşa ve İbşir mahlasıyla meşhur Mustafa ve Hasan Paşalar alınmıştı (...).  

Mittwoch, 26. März 2014

Mahidevran Haseki Düzmece Mustafa İsyanını Destekledimi?

İsmi malum dizi de güya Mahidevran Haseki'nin bu isyanı desteklediği gösterildi. Fakat gerçekte öyle birşey olmadı, olmasıda mümkün değildi. Mahidevran Haseki isyanı desteklemek isteseydi bile bunu yapmak için maddi imkanı yoktu. Şehzade Mustafa'nın katlinden sonra malum olduğu üzere Mahidevran Haseki, kız kardeşleri, oğlunun ailesi Bursa'ya sürgün edildiler. Bu sırada Sultan Süleyman, Mahidevran Haseki'nin bütün mal varlığına el koymuştu. Mahidevran Haseki oğlunun türbesini de ancak seneler sonra kendisine Leyszade Konağı tahsis edilmesiyle yaptırabilmişti. Yani Düzmece Mustafa isyanı sırasında Mahidevran Haseki'nin parası olmadığı gibi sefil bir hayata mahkum olduğundan maddi bir destek vermesi imkansızdı.
Dizi de halamın isyana yardım etmiş gibi gösterilmesinin nedeni de Sultan Süleyman'nın sürgün ettiği eşine sahip çıkmamasına bir sebep vermek içindi. Bu şekilde güya Mahidevran Haseki hak ettiğini bulmuş gibi oluyor, halbuki Sultan Süleyman'ın yaptığı sadece vicdansızlıktan başka birşey değil. Masum oğlunu öldürttüğü gibi esas eşi olan kadın'a da onca adaletsizliği reva görmesine bir mana verme çabasındalar. Gerçekleri başka türlü gösterip insanların gözlerine bir perde çekme gayesin de olanlara ancak diğer alem de bekleyenleri hatırlatmak isterim. Bu dünya'da adaleti bulamayanlar ebediyette bulacaklardır. Bu dünya'da yalan beyan edenler de diğer alemde cefalarını çekeceklerine inanıyorum.

Donnerstag, 20. März 2014

Mahidevran Haseki'nin Bursa'da ki Sefaleti

Mahidevran Haseki sürgün de Bursa'da bulunduğu sırada çektiği acıların son nefesine dek sürdüğü bilinen bir gerçektir. Bursa kadısı'nın şikayet ve ısrarla Sultan Süleyman'a gönderdiği mektubun'da artık Mahidevran Haseki'nin sefaletine bir son verilmesini rica etmiştir.  Sultan Süleyman'da belki istemeyerek ve vicdan'dan mahsun halde eski Gözdesine, kulları'nın baskısı yüzünden Leyszade Konağının tahsis edilmesini irade buyurmuştur. Lakin Bursa halkı'nın Mahidevran Haseki'ye saygıda kusur etmesinden dolayı durumu düzelmeyerek pek fena bir hale düşmüştür.

Evlat acısıyla yanıp tutuşan Mahidevran Haseki üstüne halkın kendisine hürmet etmemesini de yaşamıştır. Daha dün oğlu Şehzade Mustafa'nın ikbalin de güneşlenen bu yüce kadın, düştüğü felaketin ortasında kalbi parçalanmış harab olmuştur.

Kız kardeşlerinin ölümünden sonra yanın'da sadakatle bağlı kalan hizmetkarlarından hariç kimsesiz kalması'da bu yanlızlığının zirvesi olmuştur. Bu kadar acı ve kederle sınavlanan muhterem ve temiz kalbli büyük-halacığımın psikolojik durumunu düşünmek bile tüğler ürpertici. Yaşadığı acıların bedeli olarak diğer alem de mükafatlandırıldığına ve cennete giren ender insanlardan olacağına inanıyorum.

Rahmetli dedem Celal Bey'in evrakları arasından çıkan ve Mahidevran Haseki için yazılmış mersiyeyi buraya ekliyorum:

Bitmedi bu cihan'ın acısı,
Ne vakit dinerki ruhumun sancısı,

Fena'dan bekaya eyledi rıhlet,
Ya Rab yegane senden bekleriz hikmet,

İçdi ecel şarabını el-hükmü-lillah,
Sualsiz dedi son nefesin de Allah,

O ki Çerkezistan emiri'nin dilberi rana duhteri,
Oldu Osmanlı Sarayında Padişah Süleyman'ın zevcesi,

Gönüllerin şahı El-cedid Mustafa Han maderi,
Şanı pürnur Mahidevran Haseki


Freitag, 14. März 2014

ACI BİR ÖLÜM

Sevgili halamız Muazzez Şahinbey'i kaybettik.


Kabardey Çerkasski Hanedanın'dan Mirza Tobulduko Haydar Bey ahvadından. Merhum Çerkes Mirza Bitu Mustafa Paşa'nın soyundan. Merhum Prens Temruk Haydaroviç Bey'in ve merhume Malhurub Mahidevran Haseki'nin büyük yeğeni. Merhum Ahmet Temrukoğlu ve merhume Safinaz Hanım'ın kızı. Vedat Temrukoğlu ve Şayan Temrukoğlu ve Behiye Özdemiroğlu ve Necati Temrukoğlu'nun ablaları. Merhum Aziz Şahinbey'in sevgili eşi. Vesime Baykal ve Cahide Vlora ve Tarık Şahinbey'in muhterem anneleri.

Ender bir Hanımefendi olan Feride Muazzez Şahinbey'i kaybettik.

Nurlar içinde yatsın sevgili halacığım, yüce Allah'ım mekanını cennet etsin. Amin.


 

Mittwoch, 5. März 2014

Muhteşem Yüzyıl'ın Bitmek Bilmeyen Muhteşem Hataları !!!

Bir değil, iki değil, üç de değil...hatalar sinciri bitmiyor Muhteşem Yüzyıl dizisin de! Bu haftaki bölümün de Şehzade Bayezid'in kuzini Huricihan Hanım Sultan'la olan evliliği vahim konulardandı. Bütün Saray'da bu yüzden tarifi güç bir kıyamet koptu. Hürrem Haseki'nin etekleri birden tutuştu, zira Bayezid'in evliliği hakkın'da Sultan Süleyman haberdar olduğu takdir de bir felaket kopacağı sürekli ima edildi. Ne saçma!!! Şehzade'nin evli olup olmaması ne gibi bir felaket getirebilirki. Sultan Süleyman'ın kendisi bile nikahla evlenmemişmiydi. Ayrıca Şehzade Mustafa'nın nikahı hakkın'da da böyle olay olmuştu. Neymiş efendim, Şehzade nikah kıydığı için felakete sürüklendi...böyle saçma bir şey olabilir mi.

Biraz mantıklı olalım lütfen. Sultan Süleyman'ın kendisi nikahla evlenmişken niçin oğulları'nın nikahları bir sorun teşkil etsinki. Sonra bundan bir sene önce dizi de Sultan Süleyman'ın bir müslüman Gözdesi olduğu gösterilmişti. Bahsi geçen Cariye'nin müslüman ve Safevi Hanedanından olması öğrenildiğin de sürgüne gönderilmişti. Gerçekte Sultan Süleyman'ın hiçbir zaman Safevi Hanedanına mensup bir Gözdesi olmadı, ama müslüman olan Gözdeleri oldu. Dizi de müslüman bir kız'ın Cariye olması yasaktır gibi gösteriliyor. Böyle büyük bir hata nasıl yapılır yahu, hayret doğrusu.

Müslüman bir kız'ın Saray'da Cariye olması yasak değildi. Mesela Saray'a alınan Çerkes kızları müslümandı, bunlar nasıl Saray'a alınmışlardı? Ayrıca Saray'a girdiği sırada belki hristiyan olan bir kız'ın Saray'a girmesiyle müslüman olması şarttı, peki bu durumda bunlar nasıl Cariye olabiliyorlardı?!

Sultan Süleyman'ın kendisi nikahla evlenmiş olması bir tarafa, Yavuz Sultan Selim de nikahla evlenmişti, yani Sultan Süleyman'ın annesi de hem müslüman'dı hemde babasının nikahlı eşiydi. Tekrar ediyorum, böyle bir durumda niçin Sultan Süleyman oğullarının nikahla evlenip evlenmemelerini sorun yapsın!!! Allah aşkına, biraz mantıklı olalım...dizinin senaryosunu berbat ettiniz.

Bir Şehzade beraber olduğu kadına nikah kıydığı için gözden düşüp idama sürüklenmesi hiç olacak şey mi...Osmanlı bu kadar mı adaletsiz ve basitti.

Ayrıca ne Huricihan ne de Mihrünnisa gerçekte yaşamış kişiler değiller. Şehzade Mustafa'nın bütün eşleri ya Kırım'dan ya da Kırım civarındandı. Sultan Süleyman'ın annesi Kırımlı Giray Hanedanından, Mahidevran Haseki de Çerkes ve Kırım civarından. Şehzade Mustafa'nın ismi bilinmeyen bir eşi'nin de Kırımlı olduğu kayıtlarda. Şu zincirlemeye bakınız, hepside Kuzey Karadeniz Bölgesinden gelmişler. Ayrıca Hürrem'in kendisi de Ukraynalı değilmi, yani gene Kuzey Karadeniz Bölgesi'nin üst tarafları. Bu ne demek oluyor: Demekki o tarihler de ki Harem kızları genellikle Kuzey Karadeniz Bölgesinden geliyorlardı. Ama dizi de maşallah Hırvat'tan geçilmiyordu.

Dizi yapımcılarının acaba Çerkeslerle bir sorunlarımı var'da Mahidevran Haseki'yi ve o dönem de ki Saray Harem mensuplarını tarihe uygun şekilde göstermiyorlar? Rahmetli Meral Okay'ın kendisi de Çerkes-Abaza'larla akrabaydı. Ben anlamıyorum.

  

Kanuni Sultan Süleyman'ın Baldızı

Kanuni Sultan Süleyman'ın eşlerinin akrabalarından en çok Mahidevran Haseki'nin ablası Şahıdevran Hatun'a hürmet ederdi ve Şehzade Mustafa'nın gözden düşmesine kadar saygıda kusur etmedi. Bu büyük saygının nedeni Şahıdevran Hatun'un hem Sultan Süleyman'dan yaşca büyük ve Yavuz Sultan Selim'in en gözde vezirlerinden Karagöz Ahmet Paşa'nın eşi olmasındandı. Ayrıca Şahıdevran Hatun'un Karagöz Ahmet Paşa'yla evlenmesi Çerkasski Hanedanı'nın Osmanlı'ya yakınlaşmasının en önemli sebebidir. Sultan Süleyman Mahidevran Hasekiyle evlendiğinde Şahıdevran Hatun'a hürmeten eşine Mahidevran ismini vermiştir. Bu iki ismin birbirine benzerliği zaten dikkat çekiyor.

Karagöz Ahmet Paşa'nın eşi olan Şahıdevran Hatun'un asıl ismi Fatı'dır,ama Osmanlı'ya gelin gidince bu isim değiştirilerek Fatıma (Fatma) şeklini almış ve ek olarak Şahıdevran ismi takılmıştır, zaten daha çok Şahıdevran adıyla anılmıştır.

Şahıdevran Hatun'un nüfuzu eşi Karagöz Ahmet Paşa'nın Sultan II. Bayezid nezdinde yükselmesiyle başlıyor. Karagöz Ahmet Paşa sayesin de, o tarihler de henüz Şehzade olan Yavuz Selim'in hükümranlığı kuvvetlenmiştir. Bu yüzden de Karagöz Paşa, Yavuz Selim'in en çok güvendiği adamlarındandı.

Karagöz Ahmet Paşa 1511 yılın'da alevlenen Şah-Kulu İsyanını bastırmak için gittiği Kütahya yakınların'da şehit düştü ve Kütahya'ya defn edildi. Şahıdevran Hatun eşi'nin mezarı'nın üzerine bir Türbe yaptırdı ve ayrıtten Camii ve Medrese de inşaa ettirdi.

Yavuz Selim 1512 de padişah olmasından sonra Şahıdevran Hatun İstanbul'da kalmaya başladı. Bu sırada kız kardeşleri Akile ve Belkıs Hatunlar Manisa'da Mahidevran Haseki'nin yanında kalıyorlardı. 1520 yılında Yavuz Selim'in ölümüyle padişah olan Sultan Süleyman ise çok nüfuz sahibi olan Şahıdevran Hatun'u da Saray'da kalmasına müsaade etti. Bu beraberlik Şehzade Mustafa'nın Sancağa çıkmasına kadar devam etti. Daha sonra yeğeni Şehzade Mustafa'nın yanından ayrılmadı ve onun idamına kadar Sarayın'da yaşadı. Şehzade Mustafa 1553 de idam edilince de kız kardeşleriyle beraber Bursa'ya sürgüne gitti ve orada 1555 yılın'da vefat etti. Şahıdevran Hatun servetinin bir kısmını yeğenin Türbesi için geri kalan kısmını'da kendi Türbesi için harcadı.

Nur için de yatsınlar.

Mittwoch, 26. Februar 2014

Şehzade Mustafa'nın Ailesinin Sürgünü

Mazlum Şehzade Mustafa'nın cenazesi henüz toprağa verilmeden ailesinin çok kaba bir şekilde Konya Sarayından alınarak Bursa'ya sürgün edilmeleri tarihin en acı olaylarından biridir. Sultan Süleyman oğlunu katlettirmesinden hemen sonra Konya Sarayına askerlerini gönderip Mahidevran Hasekiyi ve Şehzade Mustafa'nın ailesini Bursa'ya sürgün edilmeleri için Saraydan aldırmıştır. Mahidevran Haseki ve Şehzade Mustafa'nın ailesi böylece cenazeyle beraber Konya'yı terketmişlerdir. Bu sırada Sultan Süleyman'ın muhafızlarından birine: 'Bilhassa o Çerkes kadına ve karındaş güruhuna dikkat edin, kimseyle görüşmesinler, doğrudan konağa kapatın' dediği anlatılır.

Diğer taraftan Şehzade Mustafa'nın dayısıda Doğuya sürgün edilmiştir. Çerkes Mirza Mustafa Paşa yeğenine atılan iftiraların çıkmasından sonra kendisinin ve ailesinin büyük bir tehlike içinde bulunduğunu anladığından hemen oğullarını Kafkasya'ya göndermiştir. Fakat kendisi Kafkasya'ya gitmeyerek Anadolu'da kalıp yeğenine yardım edeceğini söylemiş. Şehzade Mustafa'nın katlinden sonrada tutuklanıp sürgün süsü altında Doğu Anadoluya götürülüp orada öldürülmüştür.

Mazlum Şehzade Mustafa'nın öldürülmesi çok acı bir olay olduğundan dönemin ressamları bu idamı gösteren türlü resimler yapmışlardır. Bu ressamlardan biride Şehzade Mustafa'nın öldürümesinden sonra ailesinin haberdar ve sürgün edilmesini konu alan bir resim çizmiştir. 16.yy ait olan bu resim Cherkasski Hanedanı Arşivinde bulunmaktadır.

Acı Haber - 1553: Şehzade Mustafa'nın katlinden sonra ailesine verilen kötü haberi konu alıyor. Oturan kişi Mahidevran Haseki ve önündeki çocuk torunu Şehzade Mehmet. © Prens Nikolai Cherkasski Arşivi - Bütün hakları saklıdır, yazılı izin olmadan hiçbir şekilde kullanılamaz çoğaltılamaz yayımlatılamaz!

Freitag, 14. Februar 2014

Şehzade Mustafa Mersiyesi

Şehzade Mustafa'nın öldürülmesinden sonra nedimi Taşlıcalı Yahya Bey şehzadenin anısına bir mersiye yazdı. Bu mersiye Osmanlı tarihinde bir Şehzade için yazılmış en hüzünlü şiir olarak tarihe geçti ve Şehzade Mustafa'nın hafızalardan silinmemesini sağladı.

İşte yedi bölümden oluşan o meşhur mersiye:

Birinci Bölüm

Meded meded bu cihânûn yıkıldı bir yanı
Ecel Celâlîleri aldı Mustafâ Han’ı
(İmdat! Eyvahlar olsun! Bu cihanın bir yanı yıkıldı; [zira] ölüm eşkıyaları Şehzade Mustafa’yı yok
ettiler.)

Tulundı mihr-i cemâli bozuldı dîvânı
Vebâle koydılar âl ile Âl-i Osmânı
(Yüzünün güneşi battı, divanı dağıldı. Osmanlı sultanını hile ile günaha soktular.)

Geçerler idi geçende o merd-i meydânı
Felek o cânibe döndürdi şâh-ı devrânı
(O savaş meydanlarının yiğidini adı geçtikçe çekiştirirlerdi. Felek zamanın padişahını o
[iftiracılardan] yana döndürdü.)

Yalancınun kuru bühtânı bugz-ı pinhânı
Akıtdı yaşumuzı yakdı nâr-ı hicrânı
(Yalancının kuru iftirası ve gizli kini gözyaşımızı akıttı, ayrılık ateşini yaktı.)

Cinâyet itmedi cânî gibi anun cânı
Boguldı seyl-i belâya tagıldı erkânı
(O cani gibi cinayet işlemedi; [fakat kendi] canı, bela selinde boğuldu, erkânı dağıldı.)

N’olaydı görmeye idi bu mâcerâyı gözüm
Yazuklar ana revâ görmedi bu râyı gözüm
(Keşke gözüm bu olup biteni görmeseydi… Yazıklar olsun! Gözüm bu “rây”ı [=hükmü, muameleyi]
ona layık görmedi.)


İkinci Bölüm

Tonandı aglar ile nûrdan menâre dönüp
Küşâde-hâtır idi şevk ile nehâre dönüp
(Nurdan bir minare gibi ak giysilerle donandı; gönlü şevk ile gündüz gibi [aydınlık]idi.)

Görindi halka dıraht-ı şükûfe-dâre dönüp
Yürürdi kulları önince lâlezâre dönüp
(Çiçek açmış bir ağaç gibi halka göründü; kulları bir gelincik tarlası gibi önünde yürüyorlardı.)

Tururdı şâh-ı cihân hiddetiyle nâre dönüp
Otagı haymeleri karlu kûhsâre dönüp
(Cihan Sultanı kızgınlığından ateşe dönmüş hâlde duruyordu; otağının çadırları karlı dağlara
benziyordu.)

Müzeyyen idi bedenlerle ak hisâre dönüp
El öpmege yüridi mihr-i bî-karâre dönüp
(Bedenlerle süslenmiş beyaz bir hisara benziyordu. Yerinde duramayan güneş gibi el öpmeye
yürüdü.)

Tutuldı gelmedi çünkim o mâhpâre dönüp
Görenler agladılar ebr-i nev-bahâre dönüp
(O ay parçası tutuldu; dönüp gelmeyince [bu durumu] görenler ilkbahar bulutu gibi ağladılar.)

Bir ejderhâ-yı dü-serdür bu hayme-i dünyâ
Dehânına düşen olur hemîşe nâpeyda
(Bu dünya çadırı iki başlı bir ejderhadır. Onun ağzına düşen elbette görünmez olur.)


Üçüncü Bölüm

O bedr-i kâmil ü ol âşinâ-yı bahr-i ulûm
Fenâya vardı telef itdi anı tâli’-i şûm
(O olgun dolunay [gibi kemâle ermiş şehzade], o ilimler denizinin aşinası yok olup gitti; onu
uğursuz talih telef etti.)

Dögündi kaldı hemân dâg-ı hasretiyle nücûm
Göyündi şâm-ı firâkında toldı yaş ile Rûm
(Yıldızlar dövünüp tamamen [şehzadenin] hasreti yarasıyla kaldı. Anadolu, onun ayrılık akşamında
yandı, yaşla doldu.)

Kara geyürdi Karamana gussa itdi hücûm
O mâhı ince hayâl ile kıldılar ma’dûm
(Gam Karaman’a hücum etti kara[lar] giydirdi. O ayı ustaca hilelerle yok ettiler.)

Tolandı gerdenine hâle gibi mâr-ı semûm
Rızâ-yı Hak ne ise râzî oldı ol merhûm
(Zehirli yılan [gibi kement] boynuna hale gibi dolandı; o merhum [şehzade], Allah’ın takdiri ne ise
razı oldu.)

Hatâsı gayr-i muayyen günâhı nâmalûm
Zihî şehîd-i saîd ü zihî şeh-i mazlûm
(Şuçu belirsiz, günahı malum değil. Ne kutlu bir şehit ve ne büyük zulme uğramış bir şah)

Yüz urdı hâke o meh aslına rücû itdi
Seâdet ile hemân kurb-i Hazrete gitti
(O ay [gibi parlak şehzade] yüzünü toprağa koydu, aslına döndü. Mutlulukla çabucak Allah’ın
huzuruna gitti.)


Dördüncü Bölüm

Getürdi arkasını yire Zâl-i devr ü zemân
Vücûdına sitem-i Rüstem ile irdi ziyân
(Zamanın Zal’i [şehzadenin] arkasına yere getirdi, vücuduna Rüstem’in zulmü ile zarar geldi.)

Döküldi gözyaşı yılduzları çoğaldı figân
Dem-i memâtı kıyâmet güninden oldı nişân
(Gözyaşı yıldızları döküldü, feryat çoğaldı; onun ölüm saati kıyamet gününü andırdı.)

Girîv ü nâle vü zâr ile toldı kevn ü mekân
Akar su gibi müdâm aglamakda pîr ü cüvân
(Kâinat feryat, figan ve inilti ile doldu. Genç, ihtiyar [herkes] akar su gibi durmadan ağlamakta.)

Vücûd iline akın saldı akdı eşk-i revân
Eyâ serîr-i seâdetde pâdişâh-ı cihân
(Ey saadet tahtında [oturup duran] cihan padişahı! Dökülen gözyaşları vücut ülkesine akın salıp
aktılar.)

O cân-ı âdemiyân oldı hâk ile yeksân
Diri kala ne revâdur fesâd iden şeytân
(O insanların canı [gibi sevdiği şehzade] toprak ile bir oldu. Fitne çıkaran şeytanın diri kalması reva mıdır?)

Nesîm-i subh gibi yirde koma âhumuzı
Hakâret eylediler nesl-i pâdişâhumuzı
(Padişahımızın soyunu tahkir ettiler. Âhımızı sabah rüzgârı gibi yerde bırakma.)


Beşinci Bölüm

Bir iki egri fesâd ehli nitekim şemşîr
Bir iki nâme-i tezvîri kıldı katline tîr
(Kılıç gibi eğri birkaç fesatçı, birkaç sahte mektubu [şehzadeyi] öldürmeye ok gibi kullandılar.)

Gelür ezelde mukadder olan kalîl ü kesîr
Hezâr kayserün oldı leyâl-i ömri kasîr
(Ezelde az veya çok olarak takdir edilen [her şey başa] gelir. Binlerce kayserin ömür geceleri kısa
oldu.)

Eceldür âdeme derbend-i teng ü târ-ı asîr
Zarûrîdür bu iki ugrar ana cüvân ile pîr
(Ölüm insan için dar ve karanlık olan zorlu bir geçittir. Genç ve ihtiyar [herkesin] ona uğraması
kaçınılmazdır.)

Yirini zîr-i zemîn eyledi o mihr-i münîr
Yirini gitdi cihândan nite ki merd-i fakîr
(O parlak güneş yer altına yerleşti. Dünyadan fakir bir kimse gibi yerinerek gitti.)

Bu vâkıa olumaz halka kâbil-i tabîr
Ki Erdişîr-i velâyetde ola âdet-i şîr
(Velayetin Erdişîr’inde arslan âdeti bulursun… Bu rüyanın halka yorumlanması mümkün olamaz.)

Bunun gibi işi kim gördi kim işitdi aceb
Ki oglına kıya bir server-i Ömer-meşreb
(Ömer tabiatlı bir hükümdar oğluna kıysın… Acaba böyle bir işi kim görmüş, kim işitmiştir?)


Altıncı Bölüm

Ferîd-i âlem idi âlim idi alem idi
Muhammed ümmetine mevti mevt-i âlem idi
(Âlemde biricik idi, alim idi [hatta] çok alim idi. Onun ölümü Muhammet ümmetine âlemin
ölümü gibi oldu.)

Ziyâde mâtem idi haylî emr-i muzam idi
Salâh ü zühdî kavî itikâdı muhkem idi
([Şehzadenin ölümü] büyük bir yas, pek büyük bir hadiseydi. Onun iyiliği, zühdü ve takvası
kuvvetli, inancı sağlamdı.)

Meşâyih ile musâhib ricâle hemdem idi
Kerâmetiyle kerîmü’l-hisâl âdem idi
(Şeyhlerle sohbet eder, rical ile bir arada olurdu. Kerem ve ihsanıyla yüce hasletlere sahip bir
kimseydi.)

Nücûm gibi cihândîde vü mükerrem idi
Vücûdı muhteşem ü şevketi muazzam idi
(Yıldızlar gibi dünya görmüş ve mükerrem idi. Vücudu ihtişamlı ve heybeti azametliydi.)

Tevâzu ile selâmında hôd müsellem idi
Aceb o bedr-i temâmun ne âdeti kem idi
(Onun tevazu ile selam alıp verişi de [herkesçe] bilinirdi. Acaba o tam dolunay [gibi olgun zat] ın
ne huyu kusurluydu?)

Hayflar oldı ana iftirâ ile gitdi
Huzûr-ı Hakk’a düâ vü senâ ile gitdi
(Ona çok yazık oldu, iftira ile gitti. Allah’ın huzuruna dua ve övgülerle gitti.)


Yedinci Bölüm

Sipihrün âyenesinde göründi rûy-i fenâ
Kodı bu kesret-i dünyâyı kıldı azm-i bekâ
(Feleğin aynasında yokluğun yüzü göründü; [bunun üzerine şehzade] bu dünya kesreti bırakarak
beka âlemine yöneldi.)

Garîbler gibi gitdi o yollara tenhâ
Çekildi âlem-i bâlâya hemçü mürg-i Hümâ
(Kimsesizler gibi o yollara yalnız başına gitti. Hüma kuşu gibi yüce âleme çekildi.)

Hakîkaten sebeb-i rifat oldı düşmen ana
Nasîbi olmasa tan mı bu cîfe-i dünyâ
(Gerçekte düşman onun yücelmesini sağladı. Bu dünya leşi onun kısmeti olmasa buna şaşılır mı?)

Hayât-ı bâkîye irişdi rûhı ey Yahyâ
Şefîkı rûh-ı Muhammed refîkı zât-ı Hüdâ
(Ey Yahya! [Şehzadenin] ruhu sonsuz hayata kavuştu. Şefkatçisi Muhammet’in ruhu, yoldaşı ise
Allah’ın zatı[dır].)

Enîsi gâyib erenler celîsi ehl-i safâ
Ziyâde ide yaşum gibi rahmetin Mevlâ
(Dostu gayb erenleri, oturup kalktığı kimseler safa ehli[dir]. Allah rahmetini yaşım gibi çok eylesin)

İlâhî cennet-i Firdevs ana durag olsun
Nizâm-ı âlem olan pâdişâh sag olsun
(Allah’ım! Firdevs cenneti ona mesken olsun. Âleme nizam veren padişah sağ olsun.)


Şehzade Mustafa'nın Öldürülmesinden Sonra Olanlar

Şehzade Mustafa'nın öldürülmesi TV de gösterilmesinden sonra adeta bütün Türkiye gözyaşına boğuldu. Açıkcası bende izledim ve gerçekten gözlerimden yaşlar durmadan aktı. Ne kadar üzüldüm tarif edemem. Kız kardeşim Perizat'ta hasta yatağından kalkıp 'Abla gördünmü, içim yanıyor, çok fena oldum' diyerek gözyaşlarına hakim olamadı. Peki biz burada sadece bir Dizi yüzünden üzülürken gerçek hayatta bundan yaklaşık 500 sene önce büyük halamız Mahidevran Haseki ve ailesi ne hissetti? Düşünmek bile kalbimi parçalıyor.

Mahidevran Haseki ve ailesi Şehzade Mustafa'nın öldürüldüğünü ne zaman duydu? Kim haberi getirdi ve ondan sonra ne oldu? Bu sorulara kısaca açıklık getirmek istiyorum:

Açıkcası Şehzade'nin öldürüldüğü haberi çok kısa sürede hemen bütün devlete yayıldı, çünkü sevenleri çoktu. Mahidevran Haseki de oğlunun öldürüldüğü haberini fazla sürmeden aldı ve tahmin edileceği üzere bütün dünyası başına yıkıldı. Sultan Süleyman vakit kaybetmeden Konya sarayına askerlerini gönderip öldürttüğü oğlunun annesini, eşlerini ve bütün saray halkını Bursa'ya sürgün etti. İşte bu aradada Şehzade Mustafa'nın oğlu Mehmet'i boğdurttu. Mahidevran Haseki evladının acısıyla yanıp tutuşurken torunununda öldürülmesine şahit oldu. 

Mahidevran Haseki'nin ablaları Şahıdevran ve Akile Hatunlarla küçük kızkardeşi Belkıs Hatun'da Konya Sarayında bulunuyorlardı. Şahıdevran Hatun, Yavuz Sultan Selim'in en gözde Vezirlerinden merhum Karagöz Ahmet Paşa'nın dul eşiydi ve bu sebepten Sultan Süleyman nezdinde de çok nüfuzu vardı. Askerler Konya Sarayına girip Bursa'ya sürgün edildikleri emrini bildirdiklerinde Şahıdevran Hatun o zamanın diliyle: 'Destursuz ne girersunuz Hareme, hiçmi hicabınız yok, Mustafa Han'ın kanı kurumadan anasına ve aile efradınadamı zulümlük etmek istersunuz' diye bağırıp askere karşı çıkmış. Asker bu durum karşısında Haremi terketmiş. Ayrıca Şehzade Mustafa'nın oğlu Mehmet Konya'da değil Bursa'da boğduruldu.

Şehzade Mustafa'nın ailesi Konya Sarayından Bursa'ya alelacele götürülmelerinin nedeni halkın Şehzade Mustafa'ya duydukları sevgiden ötürü ailesini himaye edip küçük Şehzade Mehmet'i kaçırıp kurtarılmasını engellemek içindi. Sultan Süleyman bu yüzden bir an önce Şehzade Mustafa'nın ailesinin Bursa'ya kapatılmalarını istiyordu. Bu yüzden Mehmet Bursa'da öldürüldü. Keza bu şekilde Mahidevran Haseki'nin veya kardeşlerinden birinin Kafkasya'ya haber göndermeleride engellenilmişti. Zira Mahidevran Haseki veya kardeşlerinden birinin Şehzade Mehmet'i kurtarmak için Kafkasya'ya kaçırmak isteyebilirlerdi. Bu yüzdende Şehzade Mustafa'nın dayısı Çerkes Mirza Mustafa Paşa aynı anda sürgün edilip daha sonrada öldürüldü.

Şehzade Mustafa'nın öldürülmesinden sadece üç gün sonra (9.10.1553) de küçük Şehzade Mehmet Bursa'da katledildi.

Bütün bu acı olaylar yüzünden Belkıs Hatun, Sultan Süleyman'a bir mektup yazıp acısını dile getirdi. mektubundaki tesirli söz: 'İnşaallah diğer evlatlarının kanında boğulursun!'. Diğer bir rivayete göre Belkıs Hatun mektubunda: 'İnşaallah o Rus cadısından olan evlatlarının kanında boğulursun' yazdığı yönündedir. Artık hangisini yazmış olursa olsun bu mektubun gönderilmesinden sonra Belkıs Hatun Bursa'da kardeşlerinden ayrı bir eve kapatılıp, geri kalan ömrünü tek başına mahkumiyet içinde geçirip 1560'da öldü. 

Mahidevran Haseki ve kız kardeşlerinden hariç, iki kız torunu, iki gelini ve yaklaşık beş hizmetkarla beraber Bursa'ya sürgün edilmişlerdi. Sadece kadınlardan oluşan bu grup Sultan Süleyman'ın 1566 senesinde ölmesine dek büyük bir yoksulluk içinde yaşadılar. Sultan Selim Osmanlı Tahtına çıkmasından sonra Vezirlerinin tavsiyeleri üzerine Mahidevran Haseki'ye ufakda olsa bir maaş bağlattı. Bu Maaşla derhal oğlunun mezarının üstüne bir Türbe yaptırdı ve kendiside 3 Şubat 1581 tarihinde ölmesinden sonra aynı Türbeye defn edildi.

Şehzade Mustafa'nın teyzeleri Akile ve Belkıs Hatunlar Bursa'da Saraylılar Türbesinde, Şahıdevran Hatun ise Bursa'da kendi Türbesinde, Şehzade'nin eşleri Nurcihan ve Handan Hatunlarda Bursa'da Hanım-kızlar Türbesinde medfundurlar.

Ayrıca Şehzade Mustafa'nın aynı anneden olma kızkardeşi Raziye Sultan'da ağabeyisinin ölümünden sonra asla evlenmeyeceğini söyleyip meşhur Yahya Efendi'nin müridesi olmuştur. Zaten üzüntüsünden fazla yaşamayarak genç yaşında ölmüştür. Raziye Sultan İstanbul Beşiktaş'da Yahya Efendi Tekkesinde medfundur.

Donnerstag, 30. Januar 2014

Mahidevran Haseki'nin Soyağacını gösteren yeni Belgeler (Çerkasski Hanedanı'nın Soyağacı)

İnternette Mahidevran Haseki'nin kökeni hakkında çok tuhaf ve saçma yazılar var. Yok Arnavut'muş yok Kanuko diye bir başka prens'in ailesindemiş. Hayret doğrusu. El alem yalan beyan etmekte bir biriyle resmen rekabet ediyor. Bu şekilde ellerine ne geçiyor acaba? Gerçekler dururken niçin insanları yalanı tercih ediyorlar? Buna bir anlam veremiyorum. 

Mahidevran Haseki ne Arnavut'tu ne de Kanuko isimli Çerkes prens'in soyundandı. Kanuko'larla Çerkasski'lerin (Temruko'ların) birbiryle akrabalıkları var, fakat baba soyu bakımından Mahidevran Haseki İdar Mirza'nın kızı, Kanuko'ların kızı değildir. Çok rica ederim! Gerçekleri başka türlü anlatmayalım lütfen!

Ayrıca Mahidevran Haseki'nin Arnavut kökenlidir dedikodusunun nereden geldiğinide izah edeyim:

Kafkasya'da bugünki Kabardey, Gürictsan ve Azerbaycan bölgesinde (MÖ) 4 yy.'da Albania isimli bir Krallık vardı. Bu Krallık (MS) 510 yılında Araplar tarafından alındı. Albania ismi Etimoloji akedemisyenlerine göre antik yunan dilinde ve latincede beyaz ırk demekmiş. Ayrıca dikkatinizi çekerim: latincede Albus / Albino = beyaz demektir. Bundan başka bugünki ingilizcede beyaz ırkın açıklaması: circassian'dır, yani Çerkes. Kısaca Osmanlı dönemindeki Avrupalı diplomat ve seyyahlar Mahidevran Haseki'den için albanienne veya buna benzer bir terim kullanmışlarsa, Haseki Sultan'ın ancak beyaz ırka mensup, yani Kafkasyalı Çerkes olduğuna işaret etmek istemişlerdir. Tarihcilerimizin ve araştırmacılarımızın dikkatine sunulur.

M.Ö. 4 yy.'da Albania Krallığı'nı gösteren harita


Mahidevran Haseki'nin ailesinin Soyağacını gösteren yeni belgeler ekliyorum.
Çerkasski hanedanı'nın rusca seceresinin birinci sayfası


Çerkasski hanedanı'nın rusca seceresinin ikinci sayfası.

Ailemizin Vakıfları hakkında bir Mahkeme belgesi.