Genel de Osmanlı Padişah'ların astığı astık, kestiği kestik şeklin de oldukları söyleniyor. Elbette bir imparatorluğun hükümdarları olarak çok kudretlilerdi, ama sonuçta hepsi de insandı. Aralarında hem iyisi hem de kötüsü vardı. Hiçbir Padişah bir Evliya değildir, hepsi de bir insan olarak günahlarıda vardır sevaplarıda. Bir Padişahı aşırı yüceltmek yanlıştır, ama onunla gurur duyup, anmak kesinlikle de doğrudur.
Kanuni Sultan Süleyman'a gelince, elbette yaptıklarının hepsini tasvib etmek mümkün değil. Ama memleketi ve milleti için yaptığı hayırlarıda unutmayalım. Sultan Süleyman'ın Sarayı'da kendisi'nin dönemi gibi muhteşemdi. İmparatorluğun bütün nimetleriyle donatılmış muazzam bir Saray'da devletine hüküm ediyordu. Böyle bir İmparatorun'da kendisine yaraşır bir eşi olması maalesef normal birşey değildir. Çünkü tarihte pek çok Hükümdar'ın (kendilerinin zeka ve kabiliyet bakımından) aynı seviye de bulunan çok nadir eşleri olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman'da ise kader yüzüne gülüp karşısına asil ve temiz kan'dan akıllı ve kendisinden daha fazla vicdan sahibi bir kız çıkarmıştır. Bir terazi de Mahidevran ve Hürrem ölçülse her defasında muhakkak merhum halam iffeti ve kalbi'nin temizliği ile ağır gelecektir. Sultan Süleyman nikahına alıp kendisine beş evlat dünyaya getiren bu hakiki Prenses'in hem kıymetini bilmemiş, hem de ihanet etmiş ve en ağır hakaretlere maruz bırakmıştır. Ne yazık ki gerçek budur.
Tabii gönül işine akıl ermez ve gönül elbette ferman dinlemez. Ama bir Hükümdar olarak eşine ve evlatlarına saygıda kusur etmemesi gerekirdi. Maalesef bunuda yapmadı. Hürrem yükseldikce Mahidevran düştü. Bu olmaması gerekirdi. Böyle bir devir de bir kadın olarak serbest yaşam mümkün değildi ve böyle güçlü bir Hükümdar'a karşı gelmek idam fermanı ile eş değerdi. Bu yüzden, Çerkeslerin bütün mertliği ve hakşinaslığı ile Kanuni Sultan Süleyman'ın adaletsizliğine karşı gelen Belkıs Hatun ise ender bir şahsiyettir.
Bakın rahmetli dedem, Belkıs Hatun hakkında ne yazmış:
(...) Ablasına ve yeğenine reva görülen bütün haksızlıklara senelerdir suskun kalmış ve nihayetin de Şehzade Mustafa'nın katlini haber alıncada bütün bütün acısına kin ve nefret karışmış. Ablaları feryad ve figan ederken Belkıs Hatun göz yaşı döküp eline bir kağıt kalem alıp kalbin de senelerdir Sultan Süleyman'a ve Hürrem Haseki'ye biriktirdiği kini ve nefreti kaleme dökmüş. Mektubunda Sultan Süleyman'a beddualar okuyup Rus parçasından olma evladları'nın kanın'da boğulmasını dilediğini yazmış. Bu mektubuda Konya Sarayın'dan asker nezaretin de Bursa'ya menfaya gönderilerken, Kapı Ağalarından Yakup namında bir Ağa'ya "Bu mektubu ne olursa olsun Hükümdarına teslim et, vasiyetimdir" deyip vermiş. Yakup Ağa'da merhum Şehzade Mustafa'yı da zaten pek sevdiğinden ve ailesinin başına gelenleri pek içerlediğinden mektubun Padişah'ın eline geçmesini sağlamış. Mektubu dehşetle okuyan Sultan Süleyman derhal Belkıs Hatun'un tevkif edilip bir ev'e kapatılmasını ve bir daha gün yüzü görmemesini ferman buyurmuş. (...) Askerler Bursa'da Şehzade Mustafa'nın ailesinin konulduğu haneye zorbalık ederek girmişler ve Belkıs Hatun'un tevkif edilceğini tebliğ etmişler. O vakit Mahidevran Haseki askere karşı gelip "Devletlü Hükümdarınız, oğullarımı aldı, torunlarımı aldı, karındaşımı aldı, şimdi de biçare kalan hemşire mi mi almak ister" demişse de aman dinlemeyen Yeniçeri Belkıs Hatun'u kolundan tutup götürmüş. Lakin Belkıs Hatun bir damla göz yaşı dökmemiş, dönüp ablaları ve yeğenlerine "Ardımda dik durun, ölüme de gitsem dik durun, eğilmeyin, biz Pşı İdar'ın kanını taşıyoruz, Allah muinimiz olsun" demiş ve dik başla, eğilip bükülmeden ve kimseye feryad etmeden mahkumiyetine yürümüş. (...) Tam 7 sene esaret için de geçiren Belkıs Hatun tek bir defa dahi feryad etmediği, her daim şehid edilen yeğenleri, ağabeyisi ve matem tutan ablaları için dua ettiğini büyüklerimiz bize anlatmışlardır. (...) Hakiki mertlik ve hakşinaslık gösteren Belkıs Hatun'un yaşadıklarını şimdi tahayyül etmek ne mümkün. Senelerce bir ufak zindan'da gün yüzü görmeden harap olmak ne büyük bir felakettir. Muhakkak Sultan Süleyman'ın arzu ettiği de bu olmuştur, zira Belkıs Hatun'u idam ettirse idi, o vakit biçare kadın bu cihan'ın acı ve kederinden kurtulmuş olacaktı. Fakat Padişah'ın istediği Belkıs Hatun'un, söz de işlediği kabahatin bedelini son nefesine dek acı ile ödemesi idi. Binaenaleyh Belkıs Hatun 60 yaşını aşmış halde zindanında hakkın rahmetine kavuştu. Vefatından evvel kendisine acıyan bir Zindan müffettişi Sultan Süleyman'a bir mektup gönderip biçare kadın'ın hali pek vahim olduğunu ve Belkıs Hatun'un dünya gözü ile hemşirelerini görmek istediğini ve bunun müsade edilmesinin mümkün olup olmadığını sual etmiş. Padişah da Belkıs Hatun'un katii suretle kimseyi görmesine müsade etmediğini ve ancak vefatı vukuu bulduğunda hemşirelerine haber verilmesini buyurmuş. Bilahare Belkıs Hatun miladi 1560 senesin de vefat etmiş ve derhal hemşirelerine haber gönderilmiş. Müteveffiye şimdi Saraylılar Türbesi olarak bilinen Türbe de medfundur. Akile Hatun'da bilahare vefat ettiğin de Belkıs Hatun'un yanına defn edilmiştir.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen