Merhum dedemin notlarından:
(...) Sultan İbrahim'in haremin de ki türlü rekabet çekişmelerin haddi hesabı yoktu. Neden bu sebepten günün birin de padişah'ın ikinci zevcesi Muazzez Sultan ile Altıncı Haseki ünvanına haiz olan halamız Leyla Saçbağı Sultan arasında nahoş bir kavga zuhur etmiş. Zaten Saçbağı'nın mütemadiyen çektiştiği Şivekar Sultan ile olan rekabet kavgası hasebi ile huzuru kalmamış. Ortalıkta ''Bu ermeni karısı muhakkak Şevketmeab Efendimizi sihirledi, aksi takdirde bu derece şişman olan bir hatunun suratına kim bakar'' diye lakırdı ediyormuş. Muazzez Sultan bu işitince bir fırsatını bulup Saçbağı'na bir gün Harem Sofalarından birinde tesadüf edince: ''Kimileri lakırdı edermiş, ortakcığım içün muhtelif iftiralar edermiş, bu lakırdı edenler evvela dönsün de kendi sıfatlarına baksınlar'' demiş. Saçbağı'da tabii bu lafın kime olduğunu anlamakla beraber Muazzez Sultan'a: ''Aman Muazzez Sultanım, hemşirem diye kabul eylediğim ortakcığım. Daha dün bizzati aliniz, müşarünileyha içün Şişman Ermeni karısı dediğinizi ne vakit zihninizden men ettiniz?'' diye cevap verdiğinde Muazzez Sultan pek bozulmuş. Bu günden itibarende birbirlerine muhtelif iğnemeli lakırdılar etmeye devam etmişlerdir.(...) Seneler sonra Sultan İbrahim hal edilip haremi Eski Saraya gönderilince evvelden mütemadiyen rekabet eden bu iki padişah zevcesi düştükleri felaketin manasını idrak ederek pek iyi ahbab olmuşlardır. (...) Muazzez Sultan'ın biraderi'nin iki oğlundan biri olan Zapşaa Zade İbrahim Ağa Sarayın Muhafız Alayında bulunduğundan Vakayı Vakvakiye de katledilmiş, diğeride menfaya gönderilmiştir. Esasında Abaza nesebinden olan Muazzez Sultan'ın bilahare ailesi ve Abaza beyleri için pek çok masraf ettiğinden halk arasında pek itibarı yoktu. Zaten Sultan İbrahim'in bütün kadınları, kendi aileleri, milletleri ve kendi çıkarları için çalıştıklarından cümlesinin halk arasında maalesef itibarları kalmamıştı. (...)
Mittwoch, 16. Juli 2014
Dienstag, 15. Juli 2014
Sadrazam Hezarpare Ahmet Paşa
Merhum dedemin notlarında Hezarpare Ahmet Paşa isimli bir sadrazama tesadüf ettim. Okuduklarım beni çok etkiledi ve bu yüzden buraya ekliyorum:
(...) Ahmet Paşa pek hodbin ve debdebeye meyilli bir adamdı. Biraderi olan Sarhoş lakablı İbrahim Paşa'nın delaleti ile Saray'da nüfuzu artmıştır. Zaten Sultan İbrahim'in akli melekeleri pek yerinde olmadığından mütemadiyen Saraylıları tarafından türlü işlerin müsadesi için kullanılıyordu. Neden bu sebepten günün birin de bizim büyük halalarımızdan olan Leyla Saçbağı Haseki Sultan, zevci'nin huzuruna çıkıp, iki gözü iki çeşme: ''Efendimiz, bilmem ki nezdinizde bir kusur mu işledik ki yüzümüze bakmaz oldunuz, hemşirem kulunuz için buyurduğunuz kapı ağasını bize nasıl yakıştırdınız'' demiş. Sultan İbrahim de zaten kadınların ağlaması karşısında zayıf düşütüğünden: ''Aman ne etmişimki sultanım, siz buyurdunuzda bu biçare İbrahim'iniz kabul eylemedimi, sil göz yaşını. Söyle hemşireni kime vereyim?'' diye karısını teselli etmiş. O vakit bizim hala hatun'da derhal neşelenerek: ''Haşmetlü Efendimiz, hemşirem Hubyar kulunuz için İbrahim Ağa makbuldür'' demiş.
Zaten padişah'ın hazinedarları arasında bulunan Hubyar Hatun, bu suretle İbrahim Ağa ile evlendirilip Paşalık tevcih edilmiş. Düğünleri pek debdebeli icra edildiğini vakanüvisler de kayıt etmiştir. Ahali'nin ağzına düşen bizim hala hatun içinde ''Çerkes karısının bir lafına altınlar kese kese boşaltılıyor, şimdi de baldızı içün binlerce altın efek ediliyor'' diye lakırdılar başlamış. Fakat bizim halamızın diğer Hasekilere nispet harcamaları ve ricaları daha ufak olmasına rağmen bu derece hakarete maruz kalması hakikaten pek de isabet değildir. Lakin cümle alemin Sultan İbrahim'in hatunlarından ve saraylılarından pek çekdiklerinden, bunların her hareketlerini nahoş kabul ediyorlardı.(...) Hubyar Hatun'un İbrahim Ağa ile nikahı ve düğün merasimi Recep 1057 tarihin de vuku buldu. Bir ay kadar sonrada İbrahim Paşa'nın biraderi Ahmet Paşa'da Musa Paşa'nın ani şehadeti üzerine Sadrazamlığa tayin edildi. Fakat yanlız bununla da iktifa etmeyip, Hubyar Hatun'un ve bunun ablası Saçbağı Sultan'ın ricaları üzerine Ahmet Paşa'yı Hanedanı Ali Osmana damad etmek için henüz iki yaşında bulunan Beyhan Sultan'ı da yeni Sadrazam Paşa'ya nikahlattırdılar. Esasında buna sebep de Beyhan Sultan'ın annesi Tarhan Haseki'nin biraderi'nin Saçbağı Sultan'ın biraderi Hasan Paşa ile münakaşalarıdır. Zira Tarhan'ın biraderi Yusuf Ağa, çarşıda gezerken Hasan Paşa'ya tesadüf etmiş ve buna nesebi ile alakalı türlü hakaretler edince, tekme tokat birbirlerine girmişler. İşitilen lakırdıya istinaden Yusuf Ağa: ''Pis çerkes parçası haydut herif'' gibi hakaretvari sözler sebebinden kavga etmişler. Keza Saçbağı'da bundan haber alıncada intikam almak için gidip kocasına dil dökmüş. Tarhan Sultan'da bu işin altında kalmayıp Sultan İbrahim'in hal edilmesinden sonra Saçbağı'ını ve kızlarını Eski Saraya kapattırıp birader ve amcazadelerini de menfaya göndertmiştir. (...) Ahmet Paşa, Beyhan Sultan ile, surii de olsa, evlenmek için henüz nikahında bulunan Handanzade Hatun'u boşamıştır. Handanzade Hatun'da Sultan İbrahim'in en gözde hizmetkarlarından olduğundan bu hadiseye pek müteesssir olup, doğrudan Hubyar Hatun'un yanına gidip: ''Allah Alem, beni talak ettirdiniz, lakin ikbal siz de kalmayacak Hubyar Hatun'' dediği aile içinde ihdar şeklinde anlatılırdı. Keza öyle de oldu. Bu hadiselerden bir sene sonra 17 Recep 1058 (miladi 7.8.1648) tarihinde Ahmet Paşa oğlu Baki Bey'i Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nın kızı ile evlendirmek için Topkapı Sarayı'nın bahçesin de muazzam bir düğün merasimi icra ettirmişiti. Bu sırada türlü kişilerin kışkırtmaları sebebinden Yeniçerileri ayaklanmış ve Topkapı Sarayına hücum etmişlerdi. Bütün misafirler feryad ederek her tarafa firar etmişlerdi. Ahmet Paşa'da canını kurtarmak için bir taraflar kaçmış ise de Yeniçerilerin eline düşmüştü. Yeniçerilerin gazabına maruz kalan Ahmet Paşa oracıkta katledilip balta ve kılıç darbeleri ile parça parça edilmişti. Başını kesmişler, kalan vücudunuda At Meydanına sürüklemişlerdi. Diğer katledip parçaladıkları cesetleride oraya götürüp cümle aleme ibrat olsun diye teşhir ettirmişlerdi. Bu feci hadise sebebinden de Sultan İbrahim hal edilip bilahare boğdurularak katledilmiştir.(...)
(...) Ahmet Paşa pek hodbin ve debdebeye meyilli bir adamdı. Biraderi olan Sarhoş lakablı İbrahim Paşa'nın delaleti ile Saray'da nüfuzu artmıştır. Zaten Sultan İbrahim'in akli melekeleri pek yerinde olmadığından mütemadiyen Saraylıları tarafından türlü işlerin müsadesi için kullanılıyordu. Neden bu sebepten günün birin de bizim büyük halalarımızdan olan Leyla Saçbağı Haseki Sultan, zevci'nin huzuruna çıkıp, iki gözü iki çeşme: ''Efendimiz, bilmem ki nezdinizde bir kusur mu işledik ki yüzümüze bakmaz oldunuz, hemşirem kulunuz için buyurduğunuz kapı ağasını bize nasıl yakıştırdınız'' demiş. Sultan İbrahim de zaten kadınların ağlaması karşısında zayıf düşütüğünden: ''Aman ne etmişimki sultanım, siz buyurdunuzda bu biçare İbrahim'iniz kabul eylemedimi, sil göz yaşını. Söyle hemşireni kime vereyim?'' diye karısını teselli etmiş. O vakit bizim hala hatun'da derhal neşelenerek: ''Haşmetlü Efendimiz, hemşirem Hubyar kulunuz için İbrahim Ağa makbuldür'' demiş.
Zaten padişah'ın hazinedarları arasında bulunan Hubyar Hatun, bu suretle İbrahim Ağa ile evlendirilip Paşalık tevcih edilmiş. Düğünleri pek debdebeli icra edildiğini vakanüvisler de kayıt etmiştir. Ahali'nin ağzına düşen bizim hala hatun içinde ''Çerkes karısının bir lafına altınlar kese kese boşaltılıyor, şimdi de baldızı içün binlerce altın efek ediliyor'' diye lakırdılar başlamış. Fakat bizim halamızın diğer Hasekilere nispet harcamaları ve ricaları daha ufak olmasına rağmen bu derece hakarete maruz kalması hakikaten pek de isabet değildir. Lakin cümle alemin Sultan İbrahim'in hatunlarından ve saraylılarından pek çekdiklerinden, bunların her hareketlerini nahoş kabul ediyorlardı.(...) Hubyar Hatun'un İbrahim Ağa ile nikahı ve düğün merasimi Recep 1057 tarihin de vuku buldu. Bir ay kadar sonrada İbrahim Paşa'nın biraderi Ahmet Paşa'da Musa Paşa'nın ani şehadeti üzerine Sadrazamlığa tayin edildi. Fakat yanlız bununla da iktifa etmeyip, Hubyar Hatun'un ve bunun ablası Saçbağı Sultan'ın ricaları üzerine Ahmet Paşa'yı Hanedanı Ali Osmana damad etmek için henüz iki yaşında bulunan Beyhan Sultan'ı da yeni Sadrazam Paşa'ya nikahlattırdılar. Esasında buna sebep de Beyhan Sultan'ın annesi Tarhan Haseki'nin biraderi'nin Saçbağı Sultan'ın biraderi Hasan Paşa ile münakaşalarıdır. Zira Tarhan'ın biraderi Yusuf Ağa, çarşıda gezerken Hasan Paşa'ya tesadüf etmiş ve buna nesebi ile alakalı türlü hakaretler edince, tekme tokat birbirlerine girmişler. İşitilen lakırdıya istinaden Yusuf Ağa: ''Pis çerkes parçası haydut herif'' gibi hakaretvari sözler sebebinden kavga etmişler. Keza Saçbağı'da bundan haber alıncada intikam almak için gidip kocasına dil dökmüş. Tarhan Sultan'da bu işin altında kalmayıp Sultan İbrahim'in hal edilmesinden sonra Saçbağı'ını ve kızlarını Eski Saraya kapattırıp birader ve amcazadelerini de menfaya göndertmiştir. (...) Ahmet Paşa, Beyhan Sultan ile, surii de olsa, evlenmek için henüz nikahında bulunan Handanzade Hatun'u boşamıştır. Handanzade Hatun'da Sultan İbrahim'in en gözde hizmetkarlarından olduğundan bu hadiseye pek müteesssir olup, doğrudan Hubyar Hatun'un yanına gidip: ''Allah Alem, beni talak ettirdiniz, lakin ikbal siz de kalmayacak Hubyar Hatun'' dediği aile içinde ihdar şeklinde anlatılırdı. Keza öyle de oldu. Bu hadiselerden bir sene sonra 17 Recep 1058 (miladi 7.8.1648) tarihinde Ahmet Paşa oğlu Baki Bey'i Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nın kızı ile evlendirmek için Topkapı Sarayı'nın bahçesin de muazzam bir düğün merasimi icra ettirmişiti. Bu sırada türlü kişilerin kışkırtmaları sebebinden Yeniçerileri ayaklanmış ve Topkapı Sarayına hücum etmişlerdi. Bütün misafirler feryad ederek her tarafa firar etmişlerdi. Ahmet Paşa'da canını kurtarmak için bir taraflar kaçmış ise de Yeniçerilerin eline düşmüştü. Yeniçerilerin gazabına maruz kalan Ahmet Paşa oracıkta katledilip balta ve kılıç darbeleri ile parça parça edilmişti. Başını kesmişler, kalan vücudunuda At Meydanına sürüklemişlerdi. Diğer katledip parçaladıkları cesetleride oraya götürüp cümle aleme ibrat olsun diye teşhir ettirmişlerdi. Bu feci hadise sebebinden de Sultan İbrahim hal edilip bilahare boğdurularak katledilmiştir.(...)
Çağatay Uluçay'ın Mahidevran Hakkındaki Yazısı
Mahidevran Haseki için gerçek adı'nın Bosfor olduğunu aslında kim iddia etmiştir? Ne zaman iddia etmiştir? Bugünki Türk Tarihçilerin bazıları, Mahidevran'ın adı yanında Gülbahar ve Bosfor isimlerini yazıyorlar, kaynak olarakda çoğu zaman merhum Çağatay Uluçay'ın ''Padişahların Kadınları ve Kızları'' kitabını gösteriyorlar. Halbuki merhum Çağatay hoca bakın Mahidevran hakkında ne yazmış, aynen yazıyorum:
Çağatay Uluçay: Padişahların Kadınları ve Kızları, Türk Tarih Kurumu Basımevi 1980, sayfa 35:
''Bazı kaynaklarda adı Bosfor, Gülbahar şeklinde yazılı ise de doğru olmadığı anlaşılmaktadır.''
Buyurun, benim yazdıklarıma itibar etmiyorsanız, açıp kendiniz bakınız, internette dahi bu eserin kopyaları mevcut. Peki bu durumda neden Mahidevran Gülbahar deniliyor? Veya neden esas adının Bosfor olduğu söyleniyor? Ben burda kaç defa yazdım ve belgelerle de kanıtladım. Merhume büyük halamızın esas adı Malhurub, rus kaynaklarında adı Malhurub İdarovna (yani İdar'ın kızı Malhurub) olarak yazılıdır. Gülbahar konusunda ise, Kırım Sarayında bulunduğu sırada Baharey takma ismi yüzünden mi sonradan gerçek adının Gülbahar olduğu zannedildi, bilemiyorum. Ama Gülbahar kesinlikle ne ismi ne de lakabı değildir. Bosfor ismine gelince, bunu burada birkaç defa zaten açıklamıştım: Bosfor esas ismi değil memleketidir.
Kanuni Sultan Süleyman'la 1512 yılında Kefe de evlendiğin de doğrudan Mahidevran ismini almıştır. Ayrıca dikkatinizi çekerim, osmanlıca soyağacımızda bile adı Malhurub Mahidevran olarak yazılıdır.
Rica ederim, geçmişimize saygılı olalım ve gerçekleri çarpıtılmış şekilde anlatmayalım.
Çağatay Uluçay: Padişahların Kadınları ve Kızları, Türk Tarih Kurumu Basımevi 1980, sayfa 35:
''Bazı kaynaklarda adı Bosfor, Gülbahar şeklinde yazılı ise de doğru olmadığı anlaşılmaktadır.''
Buyurun, benim yazdıklarıma itibar etmiyorsanız, açıp kendiniz bakınız, internette dahi bu eserin kopyaları mevcut. Peki bu durumda neden Mahidevran Gülbahar deniliyor? Veya neden esas adının Bosfor olduğu söyleniyor? Ben burda kaç defa yazdım ve belgelerle de kanıtladım. Merhume büyük halamızın esas adı Malhurub, rus kaynaklarında adı Malhurub İdarovna (yani İdar'ın kızı Malhurub) olarak yazılıdır. Gülbahar konusunda ise, Kırım Sarayında bulunduğu sırada Baharey takma ismi yüzünden mi sonradan gerçek adının Gülbahar olduğu zannedildi, bilemiyorum. Ama Gülbahar kesinlikle ne ismi ne de lakabı değildir. Bosfor ismine gelince, bunu burada birkaç defa zaten açıklamıştım: Bosfor esas ismi değil memleketidir.
Kanuni Sultan Süleyman'la 1512 yılında Kefe de evlendiğin de doğrudan Mahidevran ismini almıştır. Ayrıca dikkatinizi çekerim, osmanlıca soyağacımızda bile adı Malhurub Mahidevran olarak yazılıdır.
Rica ederim, geçmişimize saygılı olalım ve gerçekleri çarpıtılmış şekilde anlatmayalım.
Abonnieren
Posts (Atom)